27 Haziran 2008 Cuma

HAYRETÜL BETÜL'LERİM (2)



Reenkarnasyon konusu merakım devam ederken nereden edindiğimi hali hazırda çözemediğim bir Antik Mısır Tarihi ilgisi başladı bende..


Hatta konuyla ilgili okuduğum pek çok bilgide Tutankamon en ilgimi çekenlerden biri oldu. Neden biliyor musunuz? Çünkü Tutankamon çok kısa süre firavun olabilmiş, çok genç yaşında başının arkasından vurulan biri cisimle öldürülmüştü.. Tabi ki o kadar uçtum ve acaba ben Tutankamon'muyum diye kısa süreli de olsa bi kısa devre yaşadım... Ama sonra bende sizin gibi bunu pek mantıklı bulmadım.


Ama bu Mısır merakım da nereden geliyordu kuzum Allahaşkına? Önceki hayatımda Mısırlı olabilir miydim? Yine orta gençlik devrelerimde çalıştığım iş yerlerinden birinde Mısırlı bir arkadaşım olmuştu. Tam da benim Mısır sevdamın ayyuka çıktığı dönemlerde karşıma bir Mısırlının çıkması tesadüf olamazdı.. Çünkü ne diyordu Simyacı'da, "Hiç bir şey tesadüf değildir". Ailesi Kahirede yaşayan arkadaşım, ardı ardı kesilmeyen ve kendini tarih sınavında hissetmesine sebep olan abuk sabuk bir yığın soruma günlerce maruz kaldıktan sonra, bir gün bana "Sen beni Mısırlı olduğum için seviyorsun” demişti. Yalandı oysa, ben onu Mısırlı olduğu için sevmiyordum sadece, ama gerçek bir Mısırlı ile konuşmak beni heyecanlandırıyordu. Bu arada arkadaşım hiç Türkçe bilmediği için, benim İngilizce'min ilerlemesine büyük katkı sağlamıştı. Kendisine buradan teşekkürü bir borç bilirim ve onu hala çok sevdiğimi bilmesini isterim..


Derken Mısır'da bir dönem tek tanrılı dine geçilmiş olduğunu öğrendim.. Çok kısa bir dönem olarak (bir firavun ömrü kadar) yaşanan bu tek tanrılı inanışa geçiş döneminde Mısırın yaşam merkezi değiştirilmiş ve günlük yaşamı etkileyen pek çok yenilik yapılmış olsa da, bu inanışı yerleştiren firavunun ölümünün ardından yeniden çok tanrılı inanışa geri dönülmüştü. Tek tanrılı inanışa geçiş bana ilginç gelmişti, çünkü tarzı bir anda değiştiren Mısırlılar bu arada bizim Tanrı'mıza inanış şekillerimize benzer eylemlerde bulunmuşlardı. Ama o dönemde onlara gelmiş herhangi bir Peygamber ya da Nebi olduğuna dair bir kayıda rastlanmıyordu.


Sonraları bir süre II. Ramses'in hayatı üzerine pek çok bilgi okumaya başladım. Hatta yine o dönemde Mısır turizmini artırmak maksadıyla piyasada Mısır ile ilgili pek çok roman yayılmaya başlamıştı. Sanırım o serilerden birinde II. Ramses ve çok sevdiği karısı Nefertary'nin aşkından o kadar etkilenmiştim ki, hali hazırda Nubyeli Kraliçe Nefertary için II. Ramses tarafından yapılan tapınakları görmek için Abu Simbel'e gitmek en büyük hedeflerimden biridir. Kısmetse bu Şubatta böyle bir planım da var, eğer gider de görebilirsem size anlatırım..


Çizgi film seyretmeye bayılırım bu arada, evde yüzlerde cd ve dvd kolleksiyonum var.. Dreamworks tarafından hazırlanan "Mısır Prensi" yine o dönemde defalarca seyrettiğim bir çizgi film olmuştu, bahsettiğim nedenlerden dolayı. Filmde Hz. Musa'nın hayatı anlatılıyor, dönemin firavunu Seth'in gördüğü bir rüyayı yorumlatmasının ardından, o sezonda doğan bütün erkek çocuklarını öldürtmesi ile başlayan ve Musa'nın nehirde sepete bırakılıp da Seth'in karısı tarafından bulunup büyütülmesini anlatan filmde Musa'nın birlikte büyüdüğü geleceğin firavunun II. Ramses olduğu belirtiliyordu. İzlemeyenlere tavsiye ederim. Ancak asıl tarihi kaynakların söylediğine göre ise Musa ile II. Ramses'in yaşadığı dönem arasında iki, üç yüzyıl kadar bir fark olmalıydı. Yani dalgalar aralanıp da Musa ve halkına yol açtıktan sonra dalgalarda boğulan firavun II. Ramses olamazdı.


Ayrıca o filmde II. Ramsesin aşık olduğu kadın Nefertary değil, bedevi kızlarından biri olduğuydu.. Ama olsundu.. Ben II. Ramsesin aşık olduğu bütün kadınları sevmiştim bir kere...


Mısır fantazilerim içerisinde epey bir yol aldıktan sonra, nihayet Türkiye'de internet dönemi başlamıştı ve o zamanlar olmayan google yerine alta vista ve yahoo kullanarak henüz Türkçe kaynak bulunmayan internette başka bilgilere ulaşmaya çalışıyordum.


Bu arada online kitap satışları devrinin açılması ve Türkçe'ye çevrilen kitap sayısının ve çeşitliliğinin artması üzerine başka yeni ilgi alanları bulmaya başladım kendime.. Bunlardan birisi de diğer medeniyetlerin sırlarıydı.. Yani en etkileyici uygarlık Mısır değildi, diğer uygarlıklarda pek çok ilginç inanış ve yaşam tarzları vardı..Tabii ki National Geographic'in Türkçe yayınlanan ilk sayısından bu yana da okumayı hiç ihmal etmedim..


Maya, Aztec, Sümerler vb pek çok uygarlıkla ilgili bilgiler okudukça aralarındaki garip benzerlikler beni şaşırtmaya başlamıştı. Ama bu benzerlikleri benden önce gene birileri bulup yazmış ve bir kaç medeniyet arasındaki yedi benzerliği bulmak için yorulmama gerek kalmadan, onların yazı ve belgesellerini takip ederek bu bilgiye bende ulaşabilmiştim. Biraz bilimsel, biraz rivayete dayalı, biraz halk efsanesi, biraz kutsal kitap metinleri falan derken epeyce kafam karışmıştı aslında, çünkü kesin olarak kanıtlanamayan ama olduğu varsayılan ya da beni inandıran pek çok bilgi vardı elimde...


Bunların içinde boğulup duruken bir de üzerine Bermuda Şeytan üçgeni adlı bir kitap okuyarak iyice sulandırdığım beynimi kısa bir süre de olsa tarih kitaplarından kurtarıp manyetik alanların oluşumu ve etkilerine doğru yönlendirdim. Kitaptan aklımda kalan Bermuda Şeytan Üçgeni olarak adlandırılan bölgede bir manyetik alan olduğu ve nesnelerin orada olmalarına rağmen görünmez oldukları anlatılıyordu. Daha sonra Tesla’nın çalışmalarından yola çıkılarak yapıldığını anladığım Philadelphia Deneyi sonucunda büyük bir gemi manyetik alan oluşturularak görünmez hale getirilebilmişti. “Woouw”du tabii. Ama nedense bu sadece bir kez oluşturulabilmiş ve bir daha denenmemişti. Hayatını sonradan okuyup öğreneceğim Tesla hala hayranlıktan ağzımı açık bırakacak deneylere imza atmış bir dahi.

Tabi bu tür kitaplara sarmışken “Tanrıların Arabaları” kitabıyla hatırlayacağınız ve uzaylıların dünyaya ziyarete gelip de medeniyetleri nasıl etkilediklerini anlatan Eric Van Daniken’in de hakkını yememek lazım. Piri Reisin hala o dünya haritasını nasıl çizmiş olabileceğine dair bir fikrim olmadığı içinde elimde sadece Daniken’in söylediği uzaylı fantezisi kalıyor maalesef.

Çünkü bu yazı dizisinin sonunda anlayacağınız gibi yıllarca okuduğum pek çok şeyi öyle ya da böyle bir şekilde kafamda birleştirmiş olmama rağmen Piri Reis’e hala bir rol biçemedim. Aslında bir tahminim yok değil ama kafamdaki yaftayı yapıştırmak için kendisi ve hayatı hakkında daha çok bilgi edinmem gerekiyor. O nedenle şimdilik kamuya açıklamak istemiyorum...

Ben meraklı bir burcun üyesi olduğumdan ve konudan konuya atlayan maymun iştahlı burç olarak tanımlandığımdan bir süre bu konuyla oyalandıktan sonra antik medeniyetler konusuna bir dönüş yaptım ama bu defa tarihsel bilgiden çok gizli öğretiler kısmı ilgilimi çekmeye başladı..
Devam edecek... (bkz. Hayretül Betüllerim 3)
Fasulye

Hiç yorum yok: