30 Kasım 2008 Pazar
BEZGİN BEKİR SENDROMU
"Bezgin Bekir, tembelliği ile tanınan, ilk olarak Gırgır dergisinde çıkmış mizahi bir çizgi karakterdir. Karikatürist Tuncay Akgün tarafından yaratılmıştır."
Bir kaç seferdir yıllardır ilk defa "home alone" pozisyonu yakalayan ben de, fırsat bu fırsat dur hazır tek başıma iken "şunu okuyayım, bunu yazayım sakince" modundan çıkıp, aslında Bezgin Bekir Hayat Felsefe'sinin ne kadar işe yaradığını keşfetmiş bulunmaktayım. Evdeki güruh dışarı kendini attığı anda, demlenmiş çayım, sigaram, yumuşacık battaniyem ile baba koltuğunun en yatak pozisyonuna geçip, saatlerce demleniyorum. Kıpırdamadan, ne bir müzik, ne bir sohbet bile olmadan. Yani en sevdiğim sesleri bile yok sayarak. Hiç bir şey yapmamanın keyfine varıyorum. Önce bir bardak çayımı sigaramla içip, sonra kaslarımı koltuğa yayıp, boynuma kadar çektiğim battaniyenin sıcaklığıyla gevşeyen bedenimi sonunda uykuya teslim ediyorum. Uykum hafiflediğinde yeniden bir sıcak çay molası veriyor, sonra yeniden döngüyü tekrarlıyorum. Apartmanın ve mahallemizin rutin gürültüsü dışında herhangi bir ses ve haraket eden bir şey olmadan.
Çoğunlukla kafamda ışık hızı ile dönen pek çok düşünce ile oturduğum koltukta, ilkin onu bunu halletmeye çalışarak başlasamda oturumuma, hafif hafif yavaşlayan düşünce akımı sonunda rahatladığımı hissediyorum. Hani Amerikan Yerlilerinin dediği gibi, "ruhlarımız bedenlerimizin gerisinde kalıyor" çoğu zaman sanırım. Ben de ruhuma günlük koşturmacalarımda veremediğim zamanı tanıyorum böylece ve ikisinin buluşup huzur içinde dinlenmelerine izin veriyorum.
Aslında hep çok yorgun hisettiğimde "ya şöyle kıpırdamadan durmak istiyorum bazen, öyle gözlerimi boşluğa dikip, ağzım hafif aralanmış, boş bomboş kalmak istiyorum" der dururdum ama, daha önce dinlenme adına yaptığımı sandığım şeylerin gerçekten bu olmadığını ve gerçekten istediğimin de aslında bu olduğunu daha yeni anladım. Günlük hayatın içinde ne kadar koşturursam koşturayım, gerek evde, gerekse iş yerinde verdiğim molalarda yalnızca kendim içinlerimi yapmaya çalışıp, kendimce mutluluklar yaratmaya çalışsam da, aslında hiç birinin dinlenmiş ve bir arada olan ruh ve beden ikilisini yaşamak kadar keyif verici olmadığını keşfediyorum. Hayatım boyunca bunu çözememiş olmam da çok komik aslında. Sanırım yaşlanıyorum :)
Bu nedenle bu aralar Bezgin Bekir Sendromu yaratabileceğim anları özlemeye başladım neredeyse. Mola vermenin mümkün olmadığı, yapılması gerekenler zincirinden sıyrıldığımda, kendim için istediklerimden biraz fedakarlık edip, kendim için istediklerimi yapacak enerjim kalmasını sağlayan bu yöntemi uyguluyorum. Bu da kendim için istediklerim ve yaptıklarım kısmında bir yavaşlama ve gerilemeye sebep oluyor aslında. Hani eli dursa ayağı durmaz, ayağı dursa, zihni durmaz bir yapıda olan ben için bu oldukça yeni bir durum aslında.
Bir süre önce gerek blograzzi, gerek face book gerek başka bilimum ortama iki ara bir derede girip laf yetiştiren ben şimdilerde yine duramayıp giriyor okuyor ve çıkıyorum. Yazacaklarımı biriktirdim aslında, bir süre beden ve ruhumu bir arada tutmanın tadına varayım hepsi yine bir sel gibi boşanıp dökülecek sanal aleme, hani bu bir geri çekilme, vazgeçilmişlik belirtisi sanmayın diye söylüyorum. Ama fırtına öncesi sessizlik olduğunu düşünüp de, dönüşü muhteşem olacak bir hisse kapılmanızı da istemem, bakarsınız bedenim ruhuma öyle alışır ki sonunda, medite olmuş yeni ruh halimle ancak çiçekler, böcekler, hayat ne kadar güzellere dalarım bir süre.. Bahar da değil ki, size aşktan falan bahsedeyim öyle yaz güneşi gibi, ılık bir meltem gibi hafif hafif esecek ve gevşetecek konular üreteyim de yazayım..
Hep şunu düşünürüm kendi kendime, bu dünyanın ve yaşamın sırrını çözmüşler vardır benim için, bunlardan ilki Hayyam, ikincisi Can Yücel, üçüncüsü de Amerikan Yerlileri ve kökeni Amerikan Yerlileri gibi olan diğer tüm ilkel sanılan insan grupları. Dünya ile barışık insanlardır hepsi, koşturmaca değildir hayat onlar için ne kadar yoğun yaşarlarsa yaşasınlar, bir zerre olsun ayırmazlar ruhlarını yaşamın herhangi bir anında yanlarından. Başkalarının makosenleri ile dolaşmayı bilirler, bu nedenle anlarlar her canlının halinden. Savaşmazlar onlar hayatla, işbirliği yaparlar daima. Bu nedenle de yorulmazlar, bedenleri, ruhsuz kalmaktan, ruhları bedensiz yaşamaktan sıkılmaz hiç bir zaman.
Nirvanaya ermeme az kaldı benimde herhalde.. Hayatıma yeni eklenen küçük mutluluklar ve yeni telaşları da kaldırmadı bünyem belki bu aralar, o nedenle bir beden-ruh birleşmesi ile voltranı oluşturmaya devam bir süre daha..
Bezgin ama mutlu
Hancıyı beklemeden yatağı serip uzanan
Fasulye
24 Kasım 2008 Pazartesi
YEŞİL SAPLI KIRMIZI ÇİÇEK
Okula giden bir küçük çocuk vardı.
Dr. M. Fatih Taşar
"Hayal gücü, bilgiden daha önemlidir-Einstein"
19 Kasım 2008 Çarşamba
20 KASIM DÜNYA ÇOCUK HAKLARI GÜNÜ
- Her çocuk, hiçbir ayrıcalık gözetilmeksizin bu bildirideki haklardan yararlanmalıdır.
- Çocuk, özel bir korunmadan yararlanmalıdır.
- Ona, düzgün, onurlu ve sağlıklı gelişim olanakları yasalar ve diğer araçlarla sağlanmalıdır.
- Çocuk, doğduğu andan başlayarak bir ad sahibi olma ve vatandaşlık hakkı kazanmalıdır.
- Çocuk, toplumsal bakımdan özürlüyse durumunun gerektirdiği özel tedavi, eğitim ve özeni görmelidir.
- Çocuk, toplumsal güvenlikten yararlanmalıdır.
- Çocuk, olanaklar ölçüsünde anne-babasının sevgi, anlayış, özen ve sorumluluğu altında, duygusal bir bağlılık, ahlaksal ve maddesel güvenlik ortamında, dengeli bir kişilik geliştirme olanağına sahip olmalıdır.
- Bedensel, düşünsel ve toplumsal bakımdan özürlü olan çocuk durumunun gerektirdiği özel tedavi, eğitim ve özeni göstermelidir.
- Çocuk en azından ilköğretim düzeyinde, ücretsiz ve zorunlu bir eğitim almaya hak kazanmalıdır.
- Çocuk savsaklamanın, zulmün ve sömürünün her türüne karşı korunmalıdır.
- Çocuk; ırk, din yada insanlar arasında ayrılık yaratan durumların gerektirdiği ilişki ve davranışlardan korunmalıdır. Çocuk, güç ve yeteneklerini, insanlığın hizmetine adayacak anlayış, sabır, evrensel barış, dostluk ve kardeşlik duygu ve düşüncesi içinde yetiştirilmelidir.
- Çocuğa, eşit olanaklar temeline dayanan bir eğitim zorunludur.
Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.Anaların bugünkü evlatlarına vereceği terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bugünün anaları için gerekli vasıfları taşıyan evlat yetiştirmek, evlatlarını bugünkü hayat için faal bir uzuv haline koymak pek çok yüksek vasıflar taşımalarına bağlıdır.
Onun için kadınlarımız, hattâ erkeklerimizden çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar; eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa.
14 Kasım 2008 Cuma
GEÇMİŞTEN BİR GÜNÜ TEKRARLAMAK
"Garip bir gündü bu gün.. Belki ben günden daha gariptim kim bilir... Söylenenler değil de söylenemeyenler bunalttı beni bu ara galiba... İçimde konuşmaktan yoruldum... Herkese konuşulmuyor zaten öyle biliyorum.. Biliyorum da... Konuşarak rahatlarım ben aslında.. Daha da fazlası yazarak rahatlarım belki... İçim dışıma çıkınca rahatlarım en çok da... Bu ara içim içimde, içim içimi yiyiyor sanki... Söyleyemediklerim, söylemek istemediklerim olsa da, yine de bir anlatıp rahatlasam diyorum, duramıyorum...
Söylemek istemediklerimi yazmıyacağım aslında bu yazıda ... Söylemek istemediklerimi yazmayacağım ve rahatlamayacağım...O halde niye yazayım... ? Ben aslındalarım bana kalsın.. Keşkeleri hiç tanımam zaten.. Keşkiyeceğime hiç yapmam daha iyi... Yaşayamadıklarıma hayıflanmam da söylemediklerime hayıflanırım... Hani filmlerde olur ya dur gitme demek ister de diyemez bir türlü öyle bakakalır ardından gidenin.. Ona benziyor işte bu söyleyememek de bazen.. Bakakalmaya varmak...
Bazen git gelir bana..
Duramam bir yerlerde..
Bazen kal gelir..
Gidemem istesem de..
Ama bu ara sanki ne gelebilmek var ne gidebilmek..
Bakakalmak sadece hayata..
Bir satır arası okuyucusu lazım bana...
Öyle her çeşit okuyucu anlamaz halimden...
Anlatasım yok ama bilinesim var hesabı...
Alt yazılarımı görebilecek biri lazım...
Dublajcı izinde bu ara...
Seslendirme yapamıyoruz hayata..
Kamuflajım yırtıldı bu ara...
Saklanmak istesemde öyle ortalıkta hissediyorum kendimi...
Ben öyle hissediyorum da...
Yine de görünmüyorum bir şekilde ya
Bu daha da koyuyor adama...
Buna ne istediğini bilmemek deniyor galiba hayatta...
Ya mektup yanlış adresten geliyor...
Ya postacılar şaşırmış bu ara...
Ben var ya ben, ben aslında…
Hadi gene dökülmesin kelimeler, kilitli kalsınlar sandığımda…
Olurda etrafa saçılıp, üstlerine vazife olmayan anlamlar alırlar şimdi de, girmesin dur başım belaya…
Ne gelirse başınıza bazen çenenizden gelir ya..
İşte o hesap bi durum oluşmasın şimdi aman ha…"
Fasulye
SUSMAK ZAMANI ŞİMDİ
Bazen bir şeyleri ya da kendimizi korumak için yaparız bunu, bazen haksızlığa uğramışlık hissiyle, bazense elden giden bir şeyler olduğu için. Sebebi ne olursa olsun "kolay yem" olma noktasıdır bulunduğumuz yer o andan sonra. Öfkenin ve hırsın ele geçirdiği benliğimiz, "savaşta her yol mübahtır"a varıncaya kadar atılır ileri doğru. Sakin ve bilir kişi ya da olaylarda ki üçüncü kişi pozisyonunda olduğumuz o soğukkanlı ve mantıklı hallerimizin yerine geçen bu diğeri daima kaybetmemize neden olur oysa.
Bir çok felsefi öğreti önce dinlemeyi ve az konuşmayı öğütler oysa, ve bu bir erdemdir aynı zamanda. Dinlemeyi bilmek anlamayı da beraberinde getirdiği gibi, sükut ikrardan da gelir aynı zamanda . Bir başka açıdan bakarak "Dinlemek, gösterebileceğimiz nezaketlerin en yükseğidir." demiş 1888-1955 yılları arasında yaşamış, Amerikalı yazar Dale Carneige. Ama söylemek istediğim bunların hiç biri değil aslında.
Dinlemek, verilecek cevaplar için vakit kazanmayı da sağlar aynı zamanda. Bazense dinlemekten öte susmak gerekir. Ne anlamak, ne anlatmak ne zaman kazanmak, ne de nezaket göstermek için değil. Sadece dejenerasyona son vermek için susmak ve sadece dinlemek gerekir. Karşı taraf yorulana kadar susmak belki. Ama sinik, korkmuş, geri çekilmiş bir susmak değil, bilinçli ve bazı değerleri koruma amaçlı susmak gerekir bazen. Hatta bazen en iyisidir.
Genellikle bir ilişkide ya da iki kişi arasında geçenleri kastetmiyorum belki anladınız siz de demek istediklerimi. Ülkemde sakıza dönen her konuyu kastediyorum. Belki hepimizin bir süre susup kendini ve çevresini dinlemesi gerekiyor. Her susmaya karar verişimizde yeni darbelere maruz kalsak bile, belki bir süre zincirden boşanmışcasına içlerinde sakladıklarını dışa vuranlara karşı susmak gerekiyor.
Susmakdan kastım hiç bir şey yapmamak olduğunu sanmayın sakın, susmakdan kastım yeni polemiklere, gereksiz tartışmalara, saygınlığını kaybetmesine izin vermek istemediğiniz konulara karşı susmayı kastediyorum. Söyleyecekleri bitsin, dökülsünler biraz daha, her ne zaman ki karşılıklı konuşacak kadar sakinleşeceğiz, o zamana kadar susmak gerek. Susup oturmak değil ama, cevap vermek istediğimiz konularda dersimizi çalışmalıyız bu arada. Yaşananlara bir göz gezdirip nedenlerini nasıllarını düşünmeliyiz bu arada. Bir daha bu noktalara gelmemek için neler yapabileceğimizi düşünmeliyiz. Kaybolan değerlerimizi nasıl geri kazanabileceğimizin hazırlığını yapmalıyız. Çünkü şimdilerde konuşmak zaman kaybı ve kasoa katkı sağlamaktan başka bir işe yaramıyor.
Bana sorarsanız biraz susmalıyız. Hepimiz..
Konuşmak yerine biraz düşünmeliyiz.. Konuşacak zaman geldiğinde tartışmasız kesin şeyler ortaya koyabilmek, boşa savurmamak için kelimeleri biraz daha alt yapı kazanmalıyız.
Biz sussak da, başkaları suzmassa eğer en azından o zamana kadar daha bilinçli ve güçlü olmak için biraz daha susmak gerekiyor bana kalırsa.
Fasulye
"Bir ülkede adaletin varlığı kişinin kendini özgürce ifade etmesinden anlaşılır. Bir ülkede adaletsizliğin varlığı ise kişilerin başına buyruk davranışından anlaşılır. İyi insanlar sorunları önlenmek için çaba sarf ederler.- Konfüçyus"
13 Kasım 2008 Perşembe
BU ARA HAYAT FAZLA CİDDİ
...... Hafriyat Ltd. Şti."
Cevap veriyorum : "Ha ?".
ÖZGÜR OLMADIĞINIZI ANLADIĞINIZ AN ÖZGÜR KALIRSINIZ
Bu yaşa kadar her birey ana-baba,veli,vasi,hami veya bir koruyucu kurum veya kuruluşun dahası öncelikle devletin koruması ve kontrolü altındadır. 18 yaşını doldurmamış bireyleri korumak ve kollamaktan öte, yönlendirmek ve eğitmek de devletin ve toplumun sorumluluğundadır. Ancak 18 yaş sınırına gelindiğinde birey o güne kadar kendisine öğretilen, gösterilen, dayatılan, kabul ettirilen, mecbur bıraktırılan her türlü uygulama, düşünce ve inançtan vazgeçme veya değiştirme hakkına yaşadığı ülkeye ait yasalar çerçevesinde sahiptir. Eğer yaşadığı ülkedeki mevcut yasal oluşumlar bireyin isteklerini karşılamasına bir engel teşkil ediyor ve yaşam, düşünce ve inanışlarına ters düşüyorsa diğer bir ülke vatandaşlığına başvurma hakkında sahip olabileceği gibi, dilerse bu ülkelerin vatandaşlıklarına geçmeden oturma hakkı talep ederek orada yaşayabilir.
Bu uygulama bireyin 18 yaşından önce kendisi için en uygun olanı seçecek altyapı ve ehliyete sahip olmadığı düşünüldüğünden böyle uygulanır. Amaç bireyi korumaktır, kısıtlamak değil. Kendi biliNçli seçim ve tercihlerini yapacağı yaşa gelindiğinde ise seçim yapma şansı artık kendi elindedir.
18 yaşını doldurmuş bireyin zorla bir inanca, bir görüşe bir yaşam tarzını benimsetmeye çalışmak o bireyin özgürlük haklarını sınırlamak olacaktır. Bu da başta anayasamız olmak üzere, insan hakları vb bir çok kabul görmüş yasa, beyanneme ve demokratik toplumlarda toplumsal düşünce ve anlayışına ters bir durumdur.
Ülkemizde anayasa çerçevesinde halledilemeyen bu tür hakların kazanımı sorunları, insan hakları mahkemelerine kadar gidebilir.
- Bu birey dilerse eğitimine devam eder dilerse etmez
- Bu birey dilerse dilediği meşru düşünce grubunu destekleyebilir, dilerse desteklemez
- Bu birey dilerse camiye gider, dilerse gitmez
- Bu birey dilerse resmi törenlere katılır, dilerse katılmaz
- Bu birey dilerse iktidarı destekler, dilerse desteklemez
- Bu birey dilerse, başını örtebilir dilerse örtmez
- Bu birey dilerse, bu ülkenin kahraman saydıklarına saygı duyar, dilerse duymaz kendine yeni kahramanlar edinir
- Bu birey dilerse, ailesinden ve çevresinden gördüğü inanç şekli ve sistemiyle yaşamayı tercih eder, dilerse etmez
- Bu birey okuyacağı kitaba, gazeteye, gideceği sinemaya, konuşacağı adama kendi karar verir.
- Bu bireyin neye saygı duyup, neye inanacağına kimse karar veremez.
- Bu birey ister Anıtkabiri devlet protokolünde bir detay görür, dilerse görmez
- Bu birey ister PKK ile dağlarda buluşur onları insan olarak anlamaya çalışır, dilerse etmez
- Bu birey dilerse Cumhuriyeti destekler, dilerse desteklemez
- Bu birey dilerse liberal/liberal demokrat olur, dilerse olmaz
- Bu birey dilerse süper kahramanlarda insandır der, dilerse demez
- Bu birey dilerse hard rock, pop, rap, hiphop, jazz, klasik veya ilahi müzikler dinler, dilerse dinlemez
- Bu birey kimi isterse ona oy verir, istemediğine oy vermez
- Bu birey yasal yollardan dilediği kadar çocuk sahibi olabilir.
- Bu birey parasını istediği kadar harcar, istediği kadarını biriktirir
- Bu birey istediği televizyon kanalını izler
- Bu birey dilediğine yardım eder, dilediğine etmez
- Bu birey dilediği ile evlenir, dilediği zaman boşanır dilerse hiç evlenmez ya da hiç boşanmaz.
- Bu birey kendi etnik kökenine ait gelenek ve görenekleri aile yapısı içinde sürdürebilir ya da sürdürmez
- Bu birey ülkesinin özel günlerine katılım gösterir ya da göstermez kendi bilir
- Bu birey inancının özel günlerinin katılım gösterir ya da göstermez kendi bilir
- Vesaire, vesaire....
Bu birey bu hakları elinden alınmak istenirse normal olarak ne yapar.. İsyan eder. Bildirgelere imza atar, başkaldırılara destek verir, özgürlüklerini geri ister.
- Bu birey bu ülkede kendi istediği ile evlenemez
- Bu birey bu ülkede kendi istediği eğitim yönünü tercih edemez
- Bu birey bu ülkede bir erkek değilse eğitimi mecburen alır arkasından evlenir
- Bu birey bu ülkede istediği işte girip çalışamaz
- Bu birey bu ülkede kapalı yerlerde sigara içemez
- Bu birey bir erkek değilse öyle istediği yere istediği saatte gidemez
- Bu birey bir erkek değilse öyle istediği gibi giyinemez
- Bu birey bu ülkede öyle istediği düşünceyi istediği yerde söyleyemez
- Bu birey bu ülkede iletişim özgürlüğü diye bir şeyin varlığından haberdar yaşayamaz
- Bu birey bu ülkede parası yoksa yaşayamaz, adamdan da sayılmaz
- Bu birey bu ülkede meşru din dışında bir dini seçemez
- Bu birey bu ülkede bir erkek değilse mahalle baskısına maruz kalır
- Bu birey bu ülkede istediği liderin peşinden gidemez
- Bu birey bu ülkenin bir kesiminde oruc tutmazsa, namaza gitmezse hele bir de içki içiyorsa kafir sayılır, sokaklarda sopa yer.
- Bu birey bu ülkenin bir kesiminde içki içmiyorsa delikanlı sayılmaz.
- Bu birey bu ülkede bir erkek değilse öyle istediği ile arkadaşlık edemez, erkeklerle arkadaşlığa farklı isimler bulunur.
- Bu birey bu ülkede her an bir kazaya kurban gitme riskiyle karşıkarşıyadır.
- Bu birey bu ülkede hakkettiği sosyal güvencelerin çoğuna sahip olamaz
- Bu birey bu ülkede düşüncesini söyledi diye hapse girer, adam öldürenlerden daha çok yatar
- Bu birey bu ülkede hangi etnik kökene sahipse onlara ait tabu ve geleneklerin dışına çıkamaz.
- Vesaire, vesaire..
Bu birey yukarıdaki haklara sahip olduğuna dair bar bar bağıranların olduğu bir ülkede sonra altta listelenenleri yaşarsa ne olur?
Her kafadan bir ses çıkar
Kimse ne dediğini ne istediğini bilmez
Bu ülkede bir bütünlük sağlanamaz
Kimse neye inanacağını neye saygı duyacağını bilemez
Ciddi iç ve dış güven sorunları yaşanır
Yozlaşma alır başını gider
Yasak elma tatlı gelir
Suç oranı yükselir
Bireysel çıkarlar, toplumsal çıkarları yok eder.
Debelenir dururuz.
Fasulye
9 Kasım 2008 Pazar
RAHAT UYU ATAM, GÖZÜN ARKADA KALMASIN
I'M FASULYE
http://im.live.com/Messenger/IM/Home/Default.aspx adresinde detaylı bilgiler verilmektedir.
"I'm making deference" sloganıyla sunulan site de, Windows Live™ Messenger or Windows Live Hotmail® kullanıcı değilseniz bile, blog vb sistemlerde de bannerlar kullanabilmenize imkan sağlayan bilgiler verilmektedir.
Destek verilebilecek tüm sosyal kuruluşların listesi aşağıda verilmiştir.
- American Red Cross
Helping people prevent, prepare for, and respond to emergencies.
View Profile - Boys & Girls Clubs of America
Helping youth develop into productive, caring, and responsible citizens.
View Profile - National AIDS Fund
Using education and prevention to combat HIV/AIDS.
View Profile - The Humane Society of the United States
The nation's largest and most effective animal protection organization.
View Profile - ninemillion.org
A UN refugee agency campaign to provide education and sports for refugee children.
View Profile - National Multiple Sclerosis Society
Addressing the challenges of each person impacted by MS.
View Profile - Sierra Club
Protecting wildlife and wild lands, and preserving the health of the planet.
View Profile - UNICEF
Doing whatever it takes to save children's lives.
View Profile - StopGlobalWarming.org
Encouraging governments and corporations to stop global warming.
View Profile - Susan G. Komen for the Cure
Global leader in the fight against breast cancer.
View Profile
7 Kasım 2008 Cuma
BİR GARİP HAFTA DAHA BİTTİ
2 Kasım 2008 Pazar
TÜM ÇOCUKLARIN BİR "GEPETTO"SU OLSA
Hayata geliş şekilleri ne olursa olsun, hiç birinin seçim hakkı yoktur geldiklere yere, herbirimizin olduğu gibi. Bu dünyada istenip, istenmediklerini bile bilmeden, temel ihtiyaçlarının karşılanmasından başka bir kaygı duymazlar hayatlarının ilk yıllarında.
Almasını istediğiniz her şekli alır, en yakınlarının doğrularıyla bakarlar hayata. Birazcık oyun için tüm tekliflere açıktırlar. Henüz yenemedikleri merak ve keşif duyguları cazip görünen her yere çeker onları. Tüm tuzakların kurbanı olmaya hedef olarak yaşarlar. Hiç olmadıkları yetişkinler dünyasındaki tüm parlak renkler gerçektir onlar için. O renklerin ardındaki ışık girmeyen noktaları seçemez çocuk gözleri.
Bir an önce büyüme arzularının kendileri için en büyük tehdit olabileceğini kim anlatabilir ki onlara?
Birazcık şanslı olanların kötüyle tanışmadan bir fikri bardır kötülük hakkında. Gerçek kötülüğün “tü ka ka”dan fazlası olduğunu anlatması zordur onlara. Altı yaşına kadar soyut kavramları somut algılar, süper kahramanlar gibi olmak isterler bu yüzden. Sonrasında sahip olmak egosu ile savaşmak zorunda kalırlar. Her vaade açıktır minik yürekleri bu aşamada.
Biz yetişkinlerin adını kötü koyduğu hiç bir şeyi doğuştan bilerek gelmezler hayata. Yaşayarak öğrenme sürecinden uzaklaşmadan herşeyi denemek isterler.
Kimi kendi literatürüne kötü olarak geçecekleri, en yakınlarından, kimi sokaktaki açıkgöz amcalarından öğrenirler. Kaçacak alan bırakmak gibi bir yetenekleri olmadığından bu noktadan sonra güçlerinin yetmediği savaşlarda bulurlar kendilerini, sığınacak bir yer bulamadan.
Büyük olan daima güçlüdür. Düzgün bir aile yanında büyüyecek kadar şanslı olmayanları, sokaktaki kurt kapar. Hatta anasının kucağından, babasının ocağından kapacak kadar cürretkardır bu kurt.
Bütün masalların güzel bitmediğini öğrenir çocuklar işte bo nokta da. Çocuklarının yetişkinler dünyasının çarklarında sona ermesiyle biter daima bu masal.
Hayattan öğrenilecek en büyük dersi, ilk ders saatlerine yazmıştır artık kader. Kötülük müfredatındaki dersler de tenefüs zili değil, bitiş zili bile çalmayacaktır çoğu zaman. Bu okulda sıfatlandıklarıyla büyüyecek, toplumda yaftalanmış olarak yaşam mücadelesi vereceklerdir artık.
Onları adını kötü koyduğumuz kalıplarda şekillendirenler yetmezmiş gibi, kötünün adını verenlerden de yiyeceklerdir hayatın sillesini. Artık ne iyi olmak için bir umutları, ne de sahip olmak istedikleri güzel rüyaları kalacaktır geriye. Onlara bırakılan tek çözüm yolu olan kötülükle yaşamayı öğrenecekler ve sağ kalacak kadar şanslılarsa hayattan ve kendilerinden intikam alırcasına hırsla bağlanacaklar hayata, yok olmadan yok etmek uğruna.
Bir çocuğun hayatını mahvetmenin hikayesiydi bu dinlediğiniz. İster psikolojik ve fiziksel şiddet, ister uygunsuz yollara saptırma ile ilgili binlerce öykünün kahramanlarından birinin minik kahramanını koyun bu hikayenin ortasına. Onları her zaman sevecek, koruyacak ve kollayacak bir “Gepetto ” olmadığı sürece, masal pesinin de onları gerçek bir çocuk ve insan yapmaya gücü yetmeyecek nasıl olsa.
Fasulye