10 Mart 2009 Salı

GERÇEĞİN PEŞİNDE (9)

Sümer tabletlerine kaldığımız yerden, Tufan ve tabletlerde anlatılanların kutsal kitaplarda nasıl yer aldıkları ile devam ediyoruz...

BÜYÜK FELAKET “TUFAN”

Artık bir karmaşa vardı ve bu insanlar çok gürültü yaparak Tanrı/çaların huzurunu bozuyordu. Aslında kaçınılmaz felaket olan son buzul çağının sona ermesi bunun için fırsattı.. İnsanlar habersizdiler ve hepsi sulara gömülüp yok olacaklardı..

Enki saf ve temiz olan Zi-Usu-Dra’ya ( Türkçe fonetik ile okunduğunda; İzi Su Tengri) yeni bir nesil oluşturabilmesi için duvarın (kamışların) ardından bilgi verip bir gemi yapmasını sağlamasa idi.. Tufan yerde ne var ne yoksa hepsini yok ediyordu.. Tanrılar yer yüzünden uzakta olan biteni gözlüyorlardı..

Bir tablet onları anlatıyor.“Tanrılar köpekler gibi korktular, dış duvara dayanıp çömeldiler..

İnanna doğum sancısı çeken kadın gibi bağırarak, Heyhat eski günler kile döndü dedi..

Anunnakiler ve bütün Tanrılar onunla birlikte ağladılar..

Tufan bitip Nuh (Zi Usu Dra ) Tanrı/çalar için kurbanlar kesti.. Pişen etlerin kokusu Tanrı/çaların iştahını açtı hepsi bir bir yeryüzüne inip kendileri için hazırlanan sofranın başına geçtiler. Ve Rab (Tekvin) “İnsanın yüzünden artık toprağı lanetlemeyeceğim çünkü insanın tasavvuru gençliğinden beri kötüdür”

Sümerlerin anlattığı Tufan kutsal kitaplarda da benzer bir şekilde anlatılır.. İlk önce Tevrat'a bakalım dilerseniz.

Tevrat'da Nuh Hikayesi

Kitabı Mukaddes'in 6 - 10. bölümlerinde Nuh ve tufanla ilgili gelişmeler anlatılır. Nuh yeryüzünde şiddet ve kötülüğün çok arttığı bir dönemde yaşamış bir kişidir. Kendisi Tanrı'nın gözünde doğru biridir. Bu nedenle Tanrı bir tufanla yeryüzündeki bütün canlıları yok edeceğini ve bir gemi yapmasını söyler. Tanrı 120 yıl sonra tufanı getirecektir. Nuh'un zamanındaki en dikkat çekici yönlerden biri "Allah oğulları" ya da "ilahi varlıklar" denilen ruh varlıkların yeryüzüne gelerek insan kızlarıyla evlenmeleridir. Kitabı Mukaddes bunlardan "Şeytan'ın melekleri" ve "cinler" olarak da sözeder. Tufan geldiğinde Nuh ve ailesi dışında herkes ölür. Bu ilahi varlıklar ise madde bedenlerini ruha çevirerek yeniden göksel konumlarına dönerler. Ancak artık Tanrı'nın diğer sadık meleklerinin arasında yer alamazlar ve Şeytan'ın tarafına geçerler. Kitabı Mukaddes, bütün ruhçulukla ilgili faaliyetlerde sözedilen ruh varlıkların bu isyan etmiş melekler - cinler - olduklarını belirtir.

İncil'de Nuh hikayesi

Nuh'un günlerinde bir tufan olmuştur ve bu tufanla o dönemdeki insanlık dünyasına bir son verilmiştir. İsa da kendisinin ikinci gelişindeki ortamla Nuh'un günlerindeki ortam arasında bazı benzerliklerin olacağını söyler. Nuh'un günlerinde yeryüzü şiddet ortamına sahipti. İnsanlar ise bu şiddet ortamına ve kötülüklerin artmış olmasına rağmen umursamazdılar. İnsanlar hergünkü işleriyle uğraşarak Nuh'un tufanla ilgili uyarısına aldırış etmemişlerdi. İsa benzer şekilde kendi gelişiyle ilgili zamanda da aynı durumların olacağını söyleyerek Nuh'tan bahseder.

Kuran'da Nuh Hikayesi

Kuran'da Nuh Peygamber ile ilgili olarak başlı başına bir sure vardır.

"Andolsun, Biz Nuhu kendi kavmine (elçi olarak) gönderdik. Böylece kavmine dedi ki: Ey Kavmim, Allaha kulluk edin. Onun dışında sizin başka İlahınız yoktur, yine de sakınmayacak mısınız? Bunun üzerine, kavminden inkâra sapmış önde gelenler dediler ki: Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir. Size karşı üstünlük elde etmek istiyor. Eğer Allah (öne sürdüklerini) dilemiş olsaydı, muhakkak melekler indirirdi. Hem biz geçmiş atalarımızdan da bunu işitmiş değiliz." (Müminun Suresi, 23-25)


"O da dedi ki: Ey Kavmim, gerçek şu ki, ben size (gönderilmiş) apaçık bir uyarıcıyım. Allaha kulluk edin, Ondan korkun ve bana itaat edin. Ki günahlarınızı bağışlasın ve sizi adı konulmuş bir ecele kadar ertelesin. Elbette Allahın eceli geldiği zaman, o ertelenmez. Bir bilmiş olsaydınız." (Nuh Suresi, 2-4)

"Dedi ki: Rabbim, gerçekten kavmimi gece ve gündüz davet edip-durdum. Fakat davet etmem, bir kaçıştan başkasını arttırmadı. Doğrusu ben, onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler ve büyüklük tasladıkça büyüklük gösterip-direttiler. Sonra onları açıktan açığa davet ettim. Daha sonra (davamı) onlara açıkça ilan ettim ve kendilerine gizli gizli yollarla yanaşmak istedim." (Nuh Suresi, 5-9)

Nuh dedi ki: "Rabbim, gerçekten onlar bana isyan ettiler; mal ve çocukları kendisine ziyandan başka bir şeyi arttırmayan kimselere uydular. Ve büyük büyük hileli-düzenler kurdular." (Nuh Suresi, 21-22)

"Nuh, Rabbim, yeryüzünde kafirlerden yurt edinen hiç kimseyi bırakma. dedi. Çünkü Sen onları bırakacak olursan, Senin kullarını şaşırtıp-saptırırlar ve onlar, kötülükten sınırı aşan (facirden) kafirden başkasını doğurmazlar." (Nuh Suresi, 26-27)

Kutsal kitaplardan yola çıkarak bir önceki yazıda ileri sürdüğümüz tezi doğrulayabiliriz gibi geldi bana. Nuh peygamber, Sümerlerden önce gelmiş bir peygamberdi. Yazılı bir kitap olmasa bile onun öğretilerine inananlar yıllar boyunca bu hikayeleri nesilden nesile aktardılar ve sonunda Sümerlerin yazıya geçmesiyle bunlar birer mit olarak tabletlere dönüştü. Dolayısıyla da sonraki kutsal kitaplar bu hikayelere yer verdiler. Böylece kendimizce Sümerler'in tabletleri ile Kutsal Metinlerdeki bağlantıyı kurmuş olduk diye düşünüyorum.

Tufan mitleri tarih boyunca elbetteki Sümer mitleri ile sınırlı kalmıyordu. Pek çok medeniyete ait mitlerde Tufan anlatılagelmişti. Konuyla ilgili internette araştırma yaparken tam da bu başlıkla oluşturulmuş bir blog yazısına rastladım ve her birini burada yeniden ele almaktansa okumanız için sadece adresini vermekle yetineceğim.

Dinlerden Özgürlük - Tufan Mitosları
http://dilaverkom.blogcu.com/tufan-mitoslari_3322288.html

Biz tekrar Genesis ve Sümer Tabletleri arasındaki bağlantıları keşfetmek üzere alıntılarımızla yolumuza devam edelim bakalım daha nelere rastlayacağız.

TEVRAT VE SÜMER TABLETLERİNİN BENZERLİKLERİ

Buraya dek aktarılanlar kutsal kitaplarda aktarılanlarla hemen tama yakın uyum içindedir. Tevrat’ta betimlenen İbranice “Rab”= Hükümdar, Kral, Yönetici, Efendi.. Avod “İbadet” kelimesi aynı zamanda çalışmak anlamını da yüklenmektedir..

Sumer mabetlerinde düzenli olarak ibadet görevlerini yerine getiren ve bağışlar yapan ailelerin erkek çocukları buluğ çağında mabete bırakılır ve çocukların cinsel eğitimleri mabet fahişeleri tarafından yapılırdı. Mabet fahişeleri doğuramaz, doğurursa, doğan çocuk Tanrı çocuğu olacağı için öldürülürdü. ( Bakire Meryem’in çocuk sahibi olması ve doğan çocuk İsa’nın Tanrı’nın oğlu kabulü.)..

Mabet fahişeleri Tanrı adına seks yaptıkları için kutsal sayılırlardı ve diğer kadınlardan ayrılmaları için başları örttürülmüştü. Daha sonraları evli ve dul kadınlarda mabet fahişeleri gibi kabul edilmiş onlarında başları örttürülmüştür..

Genç kızlar, cariyeler ve sokak fahişelerinin ise başlarını örtmesi yasaktı. Bu gelenek önce Yahudilere oradan Tevrat’a geçmiş, Hıristiyanlıkta ise rahibeler aynı şekilde başlarını örtmüşlerdir.İslam’da ise örtme önce erkekten kaçma şeklidedir.. Erkeğin olmadığı bir yerde Kur’an okunurken ya da dua ederken örtünme ise tipik bir Sumer geleneğidir.

Sepette Mısır Sarayına Ulaşan Musa; Sumerin son dönem kralı aslen Akad’lı Sargon’un sazdan bir sepet içinde Nippur’daki Sumer sarayına gelişi, orada büyümesi ve sonrada bir Sumer’li gibi idareye geçmesi, kral olması.. Suların kana çevrilmesi öyküsü; uyurken bahçıvan tarafından tecavüze uğrayan İnanna’nın öfkesinden ülkedeki tüm kuyuları su yerine kan ile doldurması..

Eyüp peygamber ve sabrı; bir Sumer’linin Tanrısına ağıtlı şiiri, ondan af dilemesi ve başına gelen tüm kötü olaylara rağmen ona kızmak yerine onu yüceltmesi, Tanrı’nın da sonunda onu affedip, güzelliklerle karşılaştırması..

İbrahim Peygamber, Saray ve Oğulları; Sumer tablet metinlerinde, üniversite eğitimi almış, tüm Tanrıları bilen, karısından çocuğu olmayınca, bir cariyeden oğlu olan (İsmail) sonra cariyesinin büyüklük hırsı nedeni ile cezalandırılması..Abram’ın karısı ile Harran bölgesine yerleştirilmesi, kendi Tanrısını en büyük ve tek Tanrı haline getirişi..Karısını firavuna kız kardeşi olarak tanıtması.. Büyük koyun sürülerinin sahibi oluşu.. Bunları satmak amacı ile şimdiki İsrail’e gelişi.. Karısının adının artık Sara oluşu ve diğer oğulları..

Tufanı kendimizce açıklamış olsak da, bu bölümde Burak Eldem'in Tevrat'ın Sümer tabletlerinden neredeyse kopyalandığı varsayımına geri dönebiliriz. Ancak birebir olmasa da yine de Kuran'da bahsedilen benzer hikayelerin de yer aldığını düşünecek olursak Musa'nın sepete bırakılış öyküsü gibi, bu durumda Nuh peygamber ile olmasa bile Tanrı'nın Sümerlere ya da ondan önceki nesillere bu hikayeleri aktarmış olduğu konusuna döneriz yine.

Peki o zaman bu tabletlerde anlatılan hikayeler Tanrı tarafından ne zaman insanlara aktarılmış da, Musa'nın hikayesi bile bu tabletlerde benzer bir şekilde yer alıyordu... Sümerler M.Ö. 3500 - M.Ö. 2000 yıllarında var olmuşlardı.. Bizde başından beri Musa'nın Mısır'dan çıkış hikayesinin zamanını yakalamaya çalışıyoruz.. Tevrat bize Mısır'dan çıkış için M.Ö. 1447 yılını tarih olarak gösteriyor.. Tavratın verdiği tarihi alacak olursak o halde Musa henüz doğmamıştı bile Sümer Uygarlığı varken ki bu mitlerin Sümerlerle mi oluştuğunu ya da daha önceki atalarından mı onlara anlatılagelmiş olduğunu bile bilmiyoruz..

Burak Eldem ise kitabının daha önceki bölümlerinde Mısır'da yaşanan ve Musa tarafından yaratıldığı söylenen felaketlerin M.Ö. 1650 civarına denk düştüğünü idda etmektedir. O halde Sümer tabletlerinde anlatılan sepetle nehire bırakılma hikayesi nasıl oluyorda bütün kutsal kitaplarda Musa'nın hayat hikayesinin başlangıcı haline gelebiliyor şaşırtıcı. Belki de Tanrı bundan önceki elçilerine, bizim şimdi binlerce yıl geçmiş olarak baktığımız hikayeleri gelecek de olacaklar olarak vahyediyordu. Tanrı'nın bunu bilemeyeceği iddiasında bulunamayacağımıza göre de bunu da bir tez olarak kabul edebiliriz diye düşünüyorum. Ne yazık ki ispatlayamadığımız bir sürü tezimiz var şu anda elimizde.. Sadece mantıklı kurgular oluşturmaktan ötesini yapamıyoruz.

Yine de yolumuza devam etme taraftarıyım ben, bakalım daha ne gibi ilginç durumlarla karşılacağız..

Yine Mete Korkut Gülmen'den alıntılara dönelim ve ardından Burak Eldem'in yaklaşımlarını tartışmaya devam edelim bakalım ne olacak?

SUMER İNANÇLARI ve GÜNÜMÜZ

Günümüzde pek çok inanç öğelerinin Sumer inanç sistemleri ya da yaşam biçimleri ile ilişkili olduğu düşünülmektedir..Bugün Tevrat ve İncil bilimciler arkeolojik buluntulardan sonra kutsal kitaplarda belirtilenleri sorgulamaya başlamışlardır..Günümüzde uygulaması sürmekte olan, nazar, büyü, sihir, dua ve Tanrısal yardımlar Sumer inançlarının bir uzantısı gibi görünmektedir.. ..( Tahtaya vurup, dilin şaklatılarak, kulak memesinin çekildiği ve ardından “Nazar Değmesin” deyişi birebir Sumer tabletinde yazılı olan bir dilek olup, yazar tarafından kızı için söylenmiştir.)..

Sumer Tanrı/çaları yılı 12 aya bölüp bizim için isimlendirmişler ancak daha sonra gelen imparatorlar, hükümdarlar ve krallar bazı değişiklikler yapmıştırHafta boyunca yer alan günlerimizin tamamı Sumer’de şekillenmiş ve bir gezegen adını almıştır..

Sunday : Güneş Günü Pazar
Monday : Ay Günü Pazartesi
Mardi : Mars Günü Salı
Mercredi: Merkür Günü Çarşamba
Jeudi : Jüpiter Günü Perşembe
Vendredi: Venüs Günü Cuma
Saturday: Saturn Günü Cumartesi

Sumer’de her kesin bir Tanrısı vardı.. Bireyin Tanrısı onun dileklerini üst makamlara iletirdi.. Dolayısıyla bazılarının Tanrısı diğerlerinden üstün olabiliyordu.. O kadar çok görev üstlenmiş Tanrı’/çalar vardı ki, tüm bu görevlerin bir tek Tanrı tarafından yapılması çok zordu.. İlginç olan Kutsal kitaplarda tek olan Tanrı çoğul konuşuyor “Biz” diyordu.. Yüzlerce Tanrı/çaların görevleri ise çeşitli isimler altında melek ve diğer görevlilere veriliyordu.. Anadolu uygarlıkları, özellikle Hititler Sumer den çok etkilenmişler ve yaşamlarını buna göre şekillendirmişlerdir.. Tüm Tanrı/çalarını Sumer’den almışlardır.. Zaten Sumer’in sözünü ettiği Sumer Cenneti de Anadolu da yer almaktadır.. Yaklaşık 10- 15 bin yıllık bir Anadolu ve Aşağı Mezopotamya uygarlığı günümüzde de bir şekilde yaşamını sürdürmektedir..

"2/3 Tanrı olan ve Ölümsüzlüğün ardında koşan Sumerli Kral Gılgameş”“ Gılgameş ( Türkçe fonetik ile Kölke-imiş/ Gölge- miş = Oğuz –Altay dil kökünde; Kölke: Büyük gölge, Tanrısal gölge, Tanrısal İzdüşüm.. Köşige: Bir cismin ışık huzmesi ile oluşan izdüşümü, günümüz anlamındaki gölge) yarı Tanrı olup, annesi bir Tanrıça, babası bir yer oğludur ( Ki – Engi )..

Destanda annesine yakararak “Neden kendisinin de onun gibi bir ölümsüz olmadığını” sorgular ve annesine halbuki “Ben ki kanım 2/3 senin kanındır ve Tanrısaldır” der..

Annesi cevap olarak “ Doğru ama ölümsüz olabilmen için Tanrı/ çaların diyarında bir süre yaşaman gerek” der.. Gılgameş Ziu Su Dra (İzi- Su- Tengri ) ya tanınan bu hakkın kendisine de verilmesini talep eder ve böylece annesi yanına Enkidu’yu verir.. Birlikte bu güce sahip olacakları yere gider Tanrı/çalarla tartışır ve Tanrı/çaların koruyucuları ile savaşırlar. İstediği bir türlü olmaz.. Tanrı/çaların diyarlarına yolculuk yapamaz ve bir Ölümlü Yarı Tanrı Kral olarak yaşamak zorunda kalır.

2/3 Tanrısal kana sahip oluşu ve bunu annesinden aldığını söylemesi bugüne dek hep bir şiirsel ya da destansal abartı olarak kabul edilmişti.. Oysa şimdi 2001 yılında rapor edilen ve Nature Science dergilerinde yayınlanan Human Genome Project ( İnsan Gen Projesi ) ön raporundan anlaşılacağı üzere, artık bir bireyin genetik haritasının 2/3ünden annesinin sorumlu olduğunu biliyoruz..!!..

Yahudiler bu geleneğe bağlı olarak mı bilmem, sadece annesi Yahudi olan çocuğu Yahudi olarak kabul etmektedirler.. Anadolu ise Anaerkil yapısını çok yakın zamanlara dek korumuş ve hatta günümüzde hala Anaerkil ögeleri barındırmaya devam etmektedirler.. İşte Ölümsüzlük ardında böylesi koşan ve tüm yaşamı böylece geçip giden Gılgameş, Melih Cevdet Anday ile gerçek ölümsüzlüğe kavuşuyor..

Yürüyen yıldız gibi insan, gökyüzü bitmez ki,
Ölümsüzlüğü aramışım, laf, nasıl yaşardım
Aramasam, o ölümsüz denen yaşıyor mu sanki,
Ardışık günleri zaman sanmışım,
Gökgürültüsü şimşekten sonra gelmez ki,
Odanın içiyle dışarısı bir.
Ömrün en mavi göğünü aralık ayı boyar..

Melih Cevdet Anday

Sevgiyle kalın


Fasulye

2 yorum:

Seyyah dedi ki...

Fasülye, bu dosyaya ciddi bir emek ve zaman harcıyorsun, çokta güzel detaylar yakalıyorsun.. keyifle okuyup, bilmediğim pek çok şeyi de sayende öğreniyorum. birşeyleri atlamamak için özellikle rahat zamanlarda okumaya çalışıyorum.ona rağmen arada kopukluklar yaşıyorum.bazen hızına yetişemiyorum:)paylaştığın için teşekkürler ve devamını merakla bekliyorum. sevgiler..

Fasulye dedi ki...

Sevgili Nily
Bu bloğu yazmaya başlamadan önce de aynı merakların ve izlerin peşindeydim, ama o zaman okuduklarım bir süre sonra aklımdan siliniyor, üzerine eklediğim yeni bilgiyi eskisiyle şimdiki kadar kolay birleştirip yorumlayamıyordum. Bu yazdıklarım sayesinde kafamda oluşturduğum her düşünceyide somutlaştırabiliyorum bu anlamda bana da oldukça faydası oluyor. Bir çeşit yüksek sesle düşünme olanı bu yazılar bana olduğu kadar sana da keyif veriyor ve merak uyandıyorsa ne mutlu bana..
Merakım sönmediği sürece bu yazı dizisi devam edecek.. Ama bir yere varacağım, ama varmayacağım önemli olan kendi kurgularımı artık yaratabiliyor olmam :) O nedenle bu emek ve çabayı büyük bir keyifle veriyorum inan bana..Keşke yazıp okuyabilecek daha fazla zamanım olsaydi..
Sevgiler
Fasulye