10 Mart 2009 Salı

GİZEMLİ MISIR GÜNCESİ (8)

Gemide ilk gecemizin ardından, yine sabah erkenden kalkıyoruz. Gemi daha hareket etmedi. Luxor'da ziyaret edeceğimiz son tapınak olan Karnak tapınağınıda gezip geldikten sonra yola çıkacağız.. Luxor Tapınağı gemimizin demirlediği limana çok yakın olduğundan yürüyerek gidip gelmiştik. Ama Karnak o kadar yakın değil ne yazık ki.. Ama bu sefer otobüsle değil, faytonlarla gideceğimizden hepimiz heyecanlıyız.. Gemilerin içinden geçip limana ulaşıyoruz ve bizi bekleyen bir dizi faytona sırayla yerleşiyoruz. Bizim sürücümüz Ali Baba, uzun entarisi ve sarığı ile bir masal kahramanını andırıyor. Henüz sabah erken bir saat olduğundan ve açıkta yolculuk edeceğimizden sarınıp sarmalanmayı ihmal etmiyoruz. Mısır'da hava çok değişken.. Öğlen saatlerinde sıcaktan yanarken akşam ve sabahları hemen serinlik başlıyor. Bu nedenle sıcakladıkça üzerimizdekileri teker teker çıkarıp, sonra yine giymeye başlıyoruz.


Faytonlarda yerlerini alanların sürücüleri Karnak tapınağına doğru yola devam ediyor. Luxor şehrini sabahın erken saatinde gözlemleme şansımız oluyor bu arada.. Fırınlarda bazlama benzeri sıcak ekmekler kamyonlara yükleniyor, esnaf çoktan dükkanını açmış.. Ben hayran hayran sağıma soluma bakınırken Ali Baba birden yanına oturmam için işaret ediyor. Sürücünün yanında yolculuk etmeye hayır diyemeyeceğimden hemen oraya geçiyorum. Bir süre gittikten sonra, bu defa atların yularını elime tutuşturuyor, yok yapamam, edemem diye söylensemde o gayet sakin yuları elime tutuşturup etrafı seyre dalıyor. Aslında atlar kendi kendine gidiyor olsa da yine de birden kontrolü almanın huzursuzluğunu yaşıyorum. Bir süre böyle yolculuk ettikten sonra, yuları geri alıyor ve eliyle bahşiş işareti yapıyor. Hepimiz gülmeye başlıyoruz. Bunu başından akıl etmemiz gerekirdi. İstediği bahşişi veriyoruz. Bir süre gittikten sonra bu defa duruyor ve fotoğraf makinamızı istiyor. Artık biliyoruz sonunda bahşiş isteyecek. Aynen beklediğimiz gibi oluyor faytonda bir resmimizi çekip yine aynı hareketi yapıyor. Yine bahşişini veriyoruz. Bu arada Ali Baba ile sohbet başlıyor. Ali babanın 5 tane çocuğu var ve bir tane karısı. O kadar yeter diyor. Mısır'da bütün esnaf kendini kurtaracak İngilizce'ye sahip, bu nedenle hiç zorluk yaşamıyoruz.


Ve nihayet tapınaktayız...Ali baba dönüşte yine bizi alacak, o nedenle karıştırmamak için faytonun üzerindeki numarayı ezberliyoruz.


Karnak Tapınağı


Karnak aslında bitmemiş bir tapınaktı.Her firavun kendinden önceki firavunun yaptığı eklemelerden çok fazlasını yaparak büyük ve görkemli bir tapınak halini almıştır ve her firavun kendinden birşeyler katmak istemiş ve böylece Karnak'ın yapımı 2000 yıldan fazla sürmüş. Karnak Tapınağı ayrıca hem Mısır tarihi hem de mitolojisi hakkında önemli bilgiler vermektedir. Ayrıca Karnak Tapınağı'nda birçok firavunun izine rastlamak mümkündür.Hem de Karnak'ta arkeologlar birçok kazı yaparak bu kazılarda önemli bulgular elde etmişlerdir.
Karnak'ın süsleme sanatı kabartmadan çok kazımadır. Hipostil salonunda yaklaşık 134 sütun vardır. Karnak'ta 8000 adak taşı, 450 heykel ve 10'a yakın sfenks bulunmuştur.

Dünyadaki en büyük antik dini mekân olan Karnak tapınak kompleksi büyük bir açık hava müzesidir.


Tapınağın girişine geldiğimizde rehberimiz bize bir liman olduğu sanılan yerdeki taş blokları gösteriyor, demek ki bir zamanlar burası nehir kıyısında idi. Kısa bir sfenksli yoldan geçerek tapınağın girişine geliyoruz. Giriş'in ardından yine büyük bir avlu karşlıyor bizi. Avlunun kenarlarında yükselen sutunlar ve duvarlarda tıpkı Luxor tapınağında olduğu gibi rölyefler bulunuyor. Avlunun girişte sağ tarafta bulunan bölümü yine bir dizi sfenksden oluşuyor. Bu sfenksler Anıtkabirdeki aslanlı yolu çağrıştırıyor bana, ama bunlar aslan başlı değiş koç başlılar, tıpkı tapınağın girişindekiler gibi. Yani onlar büyük ihtimalle koç başlı tanrı Khnum'u temsil ediyorlar. Ancak bir kaynakdan okuduğuma göre de tanrı Amon'u temsil ediyorlarmış bu nedenle çok emin değilim. Ancak burası aynı zamanda Amon Tapınağı olarak da anıldığına göre ikinci verdiğim bilgi daha doğru olabilir.

Tapınağın hemen girişinde bulunan avluda toplanıp rehberimizin bize anlattıklarını dinlemeye başlıyoruz. Bulunduğumuz alanın sol tarafında tapınağın bu bölümüne ait şapeller yer alıyor. Karnak tapınağında rehberimizin ilk dikkatimizi çektiği şey tapınakda bulunan sütunların başlarının şimdiye dek görmüş olduklarımızdan daha farklı olması. Daha önce gördüklerimizin başları standart olarak papirus demeti ya da lotus çiçeği şeklindeydiler.. Oysa buradakiler artık farklılaşmış ve daha çok bir ağaç tipi verilmiş olmakla beraber diğer tapınaklardaki gibi standart bir yapıda değil, neredeyse her biri farklı yapılarda oluşturulmuşlar ve bir bütünlük sağlamıyorlar. Rehberimiz bize güneye doğru gidildikçe değişim gösteren bu farklı yapıya grekoromen tarzında olduğunu söyledi.. Bundan sonra göreceğimiz tapınaklarda da aynı tarza sık sık rastlayacakmışız.

Geniş avludan geçip daha içeri doğru ilerlediğimizde yine Luxor tapınağındaki gibi sutunlu bir yola girdik.

Karnak tapınağı kopleksi dışarıdan bakıldığında Luxoru andırıyor olsa da kuruluş düzeni ve detayları açısından Luxor'dan oldukça farklı bir tapınak.








Bu sütunlar yine diğer tüm tapınaklarda olduğu gibi Nil'i temsil eden ve ana sunağa giden yoldaki palmiye ağaçlarını tasvir ediyorlar. Bulunduğumuz koridorun orjinalinde üzeri kapalıymış ama günümüze ancak bu şekliyle gelebilmiş. Koridorun sağında ve solundaki sütunlar farklı yükseklikte tasarlanmışlar, böylece bu bölümün üzeri kapalı olduğu dönemlerde kalan boşluklardan günün her saatinde içeriye gün ışığının girmesi sağlanmış. Mısır'lı mimarlar gerçekten birer dahiymiş diye düşünmekten alamıyor insan kendini bunları öğrendikçe..

Bu alana yanlış bilmiyorsam Hipostil Salon deniyor. Herbiri 24 metrelik 12 devasa kolondan oluşan bir salon ve yanlarda bulunan 7 koridor ile beraber kolon sayısı 134'e ulaşıyor. Salonun tamamlanması Seti I ve Ramses II döneminde olmuş. Burası dünyanın en büyük hipostil yapısı olarak da kayıtlara geçiyor.



Hristiyanlığın ilk yayılmaya başladığı dönemde, gizlenme ihtiyacında olan Hristiyanlar bu tapınağın içinde gizlenmeye başlamışlar. Tapınağın günümüzde üzeri kapalı olan bölümlerinde saklanarak hayatlarını sürdürürken ne yazık ki içeride ateş yaktıklarından bu gün tapınağın kapalı kısmının tavanı isden simsiyah olmuş duruma, ayrıca tek Tanrı inanışlarından dolayı, tıpkı bizim insanımızın Kapadokya ve Ihlara vadisindeki duvar resimlerinin yüzlerini kazıdığı gibi, onlarda tepkisel olarak buradaki binlerce yıllık duvar rölyeflerinin yüzlerini kazıyarak ve darbelerle oldukça zarar vermişler.



Karnak tapınağı gerçekten içinde bir kaç gün oyalanılacak kadar büyük bir tapınak.. Tapınak boyunca ilerlediğimizde bu defa Kutsal Göl ile karşılaşıyoruz bu göl rahiplerin ayin yapmadan önce yıkandıkları bir göl ve Nil'in suları ile dolu.. Tapınaklarda aynı zamanda bu tür göl ve Nil'den çekilen sularla oluşturulan göletlerle nehrin yükseksiliği de ölçülüyor. Peki neden ölçüyorlar nehrin yükseksiliği, sebebi vergi sistemi.

Mısır halkı suların yükseldiği ve bereketli ekim alanlarının suların altında kaldığı dönemlerde piramitlerin vebenzeri yapıların inşaatında çalışıyor ve sular çekilipte arazi ekilmeye uygun hale geldiğinde ise ekin alanlarında, ancak bu ekin alanları Mısır'daki diğer herşeyin olduğu gibi firavuna, yani devlete aitler. Dolayısıyla Mısır'lı olmayanlar dışında kalan herkes bu sistem üzerine bir çalışma hayatı kurmuş durumda, ya firavun için tapınaklarda ya da yine firavun için tarlalarda çalışıyorlar. Tarlaların mülkiyeti firavuna ait olmakla beraber üzerindeki ekinler tarlayı işleyene ait oluyor, ancak bu ekinden devlet de payını alması gerektiğinden bir vergi sistemi oluşturuluyor ki, bu sistemde vergi kaçırmak pek mümkün değil.. Firavun adına bu işin yönetimini üslenen rahipler tarlaların yerlerini ve suların yükselme oranına göre hangi tarlada hangi tür ürün ekilebileceğini ve hasılatı önceden bilebiliyorlar. Dolayısıyla ölçtükleri nil sularının yüksekliğine göre tarla ekicilerinden hangi dönemde ne kadar ürünü vergi olarak alacakları da onların uzmanlık alanı. Böylece kimsenin vergi kaçırmak gibi bir durumu söz konusu olamıyor.

Mısır'da ticaretle uğraşanlar sadece Mısırlı olmayanlar, ticaret de o donemde takas usulu yapılıyor ve devlet bu alış verişden herhangi bir vergi talebinde bulunmuyor.

Neyse biz dönelim yeniden kutsal gölümüze, daha öncede dediğimiz gibi rahipler ayin öncesi her sabah bu kutsal gölde yıkanıyorlar ve ondan sonra ayinlerine başlıyorlar. Kutsal gölün hemen önünde bir Scarbe (bok böceği) heykeli yer alıyor. Scarbe Mısır'da kutsal bir böcek.

Bok böcekleri (Skarabe) eski Mısır’daki en yaygın sembollerden biridir. Mısır geleneğinde farklı bağlamlarda, üç değişik anlamda kullanılmış olan sembolün simgelediği anlamlar şöyle açıklanır:

Ra’nın “khepre” şeklini temsil eden kullanımlarında kozmik evrenin meydana getirilişini simgeler. Bu böceğin üreme biçimi, kendi kendini doğuran, daha doğrusu kendi kendinin nedeni olan yaratıcı güç “Phtha”nın evrendeki kozmik nesneleri şekillendirerek oluşturmasını temsil eder. Burada söz konusu olan güç, yoktan var eden değil, “var edilen”i biçimlendiren bir güçtür. Mısır’ın hiyeroglif yazısında “olmak”, daha doğrusu “verilen biçimi alarak varlık haline dönüşmek” anlamına gelen “hpr” ya da “kheper” fiili ayakları açık bir skarabe ile yazılır. İlah Khepra’nın adı da bu fiilden türemiştir.


Güneş ile birlikte kullanımlarında, Güneş Sistemi’nin kendisine yaşam veren, kendisini yöneten Sirius Sistemi ile ilişkisini simgeler. Böceğin yumurtalarını koyduğu ve itme gücüyle yuvarladığı küre, kozmozda bir güçle yuvarlanıp giden bir ateş küresi olan ve tohumlarını Sirius’ten alan Güneş’i simgeler. Sembolün bu anlamdaki kullanımında, sembole genellikle Güneş’i simgeleyen bir diskin eşlik ettiği görülür.

Ölüm ve ölüm-ötesi konularıyla ilgili olarak kullanımında ise reenkarnasyonu simgelemek üzere kullanılırdı. Bununla birlikte skarabenin eski Mısır’da aynı zamanda bir tür muska olarak da kullanıldığı bilinmektedir.

Kadim Mısır'ın bu kutsal böceği, günümüz dünyasının bile en geçerli tılsımlarından biridir. Kadim Mısırlılar onun yaratılış, erkekliğin tartışılmaz gücü, üreme, bilgelik, reankarnasyon, ölümsüzlük ve yenilenmeyle özdeşleştirmişlerdir. Bokböceği tılsımı hemen hemen dört bin yıllık bir faal yaşam süresi gösteren ve dünyadaki tılsımların içinde en uzun bir geçmişe sahip olanıdır. Bugün bokböceği simgeli yüzük, küpe ve broşlar uğur olarak hala kullanılmaktadır.

Kutsal gölün hemen yanında dinlenme amacıyla yapılmış küçük bir cafe ve yanında ufak çaplı bir pazar var, biraz orada oturup soluklanıyor ve bir şeyler içiyoruz. Ardından fotoğraf çekmek amacıyla tapınağın içinde bağımsız olarak bir süre daha dolaşmamıza iznimiz var. Dönüş yine geldiğimiz yoldan olacak. Tüm sütun ve kalıntıları bir süre daha hayranlıkla izledikten sonra buluşma noktamız olan tapınak kapısına doğru ilerlemeye başlıyoruz. Ali baba bizi orada bekliyor.



Bundan sonraki durağımız gemi ve ertesi gün öğlene kadar yol almakta olan gemimizde olacağız. Bu bizim içinde bir dinlenme fırsatı olacak..


Geminin kalkış anı ve muhteşem nil yolculuğunun başlangıcı bir daha yazıya..



Sevgiler
Fasulye

Hiç yorum yok: