30 Kasım 2009 Pazartesi

Mazhar Alanson, Hz. Muhammed ve AKP

Diyorum ya facebook dünyasına bir girdim pir girdim, "okula giden çocuğumuz var, hafta içi evdeyiz" sloganıyla yaşadığımızdan, oğlan uyuduktan sonra herkes evde kaptığı bir ekranın başına dağılıyor. Benim televizyonla hiç ilgim olmadığından genellikle bilgisayar ekranı kalıyor elimde..

Mazhar - Fuat - Özkan, oldum olası en sevdiğim gruplardan biridir, media player ıma oyle yüzlerce şarkılarını dizer, arka arkaya dinlerim hiç sıkılmadan, ama grubun dağılmasının ardından Mazhar Alanson'un tek başına yaptığı şarkılar da en az eskileri kadar haz verir bana.. facebook'da da ne zaman görsem o şarkıları, defalarca paylaştığıma aldırmadan yine paylaşır, klip çılgınlığına yenilerini eklemeye devam ederim.

Geçen gece yine Mazhar Alanson'un Yandım adlı şarkısına air klibi görünce dayanamadım paylaştım tabi haliyle, gecenin kör saati göz kapaklarımı zar zor kaşlarıma yakın tutmaya çalışırken, birden değerli eniştemin klibin altına yazdığı şu yorum uyanmaya başladığım an oldu ;

"İşte bu adamı sevdiğiniz için sizi ayıplıyorum, bu adamın adı Hacı Mazhar oldu duymadınız mı?"

Nası yani, oldum ilkin, hani gündem özetlerini biliyor olsamda, yazılı ve görsel basındaki nakaratların detaylarını çok takip eden biri değilim son zamanlarda açıkçası.. Benim bilmediğim bir şey var kesin diye düşünürek, Mazhar Alanson'un sufi olduğunu bildiğimi ama bunun tasavvufla ilgili bir konu olduğunu varsa bildiği fazlası beni aydınlatmasını istedim eniştemden ve eniştem bana "şşşt" demiş oldu klip altında koyu bir sohbetle gece yarısını geçtik gittik..

Eniştem seçim zamanı yayınlanan haberlerin linkleri ile bir taraftan beni aydınlatma, diğer taraftan da kendini haklı çıkarma eylemlerine girişti. Ben de üşenmedim hepsini bir bir okudum, hani zaten haksız yere insanlar saldırılmasından, elmayla armutun karıştırılmasından, fanatizmin doruklarında düşünce gruplarına dahil olmaktan oldum olası haz etmemişimdir.

Birbirinin aynı olan yazıların özetle içeriğinde Mazhar Alanson'un yaptığı kabe ziyaretinden orada ne kadar huzur bulduğundan, Hz. Muhammed'e duyduğu hayranlıktan söz ediliyordu, sayın Alanson iki cümlede bir "..bu AKP liyim demek değil ama.." diyordu. Biricik Sude'nin AKP belediyelerinden birine aday olduğundan mıydı neydi hatırlamıyorum o tarz bir kaç habere de rastlanıyordu yazıların içinde.. Ha birde Mazhar Alanson Orhan Pamuk için vatan haini ilan edilmesini yersiz bulduğunu ifade etmişti.

Bütün okuduklarımdan anladığım, daha doğrusu eniştemin anladığını sandığım şey; Mazhar Alanson'unda bir devlet düşmanı olduğuydu. Sonuçta adamcağız abim, babam veya ailemin uzaktan yakından bir ferdi değildi, ama yani bu kadar da yargısız infaz kimseye layık değildi kanaatimce, bende aldım klavyeyi elime başladım döktürmeye, eniştem ve benzeri görüşe sahip kitleler için bloga yazmaya karar verdim aynı görüşlerimi...

Şimdi insanların değerlerinin olması normaldir, elbetteki olacaktır, bu ülkenin de kendince ortak değerleri vardır. Ortak olmasının anlamı yüzde yüzlerde bir paylaşım olması değil, çoğunluğun ortak düşüncesi olmasından kaynaklanır. Bu çoğunlukla ifade edilecek rakamların aynı nesile mensup, aynı tarihlerde tevellüt sahibi olmuş insanlardan oluşması demek de değildir bana göre..

Çok derinlemesine bir bilgim olmasa da kendisi hakkında, Mazhar Alanson'un Mevlana ve tasavvuf hayranı bir sufi olduğunu benim kadar basınla yolları az kesişen bir insanın bile bildiği bir ortamda olduğumuzu düşünüyorum, yani zaten kendisi bunu red etmiyor. Yine bu ülkede yaşayan insanların çoğunluğunun Mevlana Celaleddin Rumi adını hayatları boyunca en az bir kere duymuş olduklarından eminim, "Ne olursan, ol yine gel" felsefesinin de özü yine pek çok insan tarafından bilinmekte olduğuna şüphem yok.

Şimdi bu felsefeye gönül verdiğini zaten apaçık söyleyen bir kişinin, sarf etmiş olduğu sözlere de biraz hayata bakışı göz önüne alınarak bakılmalı düşüncesindeyim bu nedenle, cımbızla cümle çekerek anlamlandırmaya çalışmanın bir gereği yok bence.

Tasavvuf derin bir konudur, burada detaylarına girme gereğini duymuyorum ama özünde Mevlana'nın evrenselleşmiş dünya görüşüne göre aşkın yüceltildiğini ve kula duyulan aşkın özünde ve hatta sonunda ilahi aşka dayandığını hatırlatmak isterim. Türkiye'de ve dünyanın diğer ülkelerinde yaşanan "siyasallaşmış islam kültürü"nü bir kenara bırakacak olursak, ülkemizin resmi dini olan İslam, özünde Kur'an'ı okumaktan öte anlamaya çalışan her kişi için Mevlana'nın dünya ve ahiret görüşüne ters herhangi bir unsur taşımaz, bilakis bu görüşler İslam felsefesinin özüne en yakın görüşleri kapsar. Bunun da ötesinde budizm vb pek çok felsefe de özünde hemen hemen aynı mesajı taşır. Bu din dışı literatüre baktığınızda da "hümanizm" olarak yerini almaktadır, dünya insanlık tarihi literatüründe..

Özetle AKP veya benzeri "dini siyasete alet eden", partilerin görüş ve düşünceleri ile öznesi olan "Allah" dışında herhangi bir konuda kesişmez bana göre.. İslam bir siyasi rejim ya da yönetim şekli değildir çünkü.. Laiklik ilkesinin anlatmaya çalıştığı, ama bir türlü ikna edemediği anlamı da budur zaten.

Neyse konuyu dağıtmayalım, Mazhar Alanson İbni Arab ile başlayan ve Mevlana ile evrenselliğe ulaşan sufizm hayat görüşünü benimsemiş bir kişi olarak, haliyle Hz Muhammed'e hayranlık duyacaktır ki, benim de aynı hayranlığı kendisine karşı besliyor olduğumuda burada belirtmek durumundayım, Hz. Muhammed ve Atatürk bana göre iki farklı ama hayranlık duyulacak insan modelidir. Bu anlamda ilahi aşkın peşinde bir kişi olarak, Kabe gibi kutsal bir mekanda huzur buluyor olmasının da kişisel ve vicdani hislerinin dışında bir siyasi anlamı yoktur. Günahsızlık vicdan rahatlığıdır bana göre, eğer sahipseniz tabii.

Yine "gel, ne olursan ol yine gel" felsefesini benimsemiş bir insanın siyasi görüşlerini takdir etse de etmese de Orham Pamuğa kucak açıyor olması ve toplum dışı tutuluyor olmasına, hele ki bir sanatçı olarak bu muameleye layık görülüyor olmasına tepki vermesi de gayet normaldir. Bu devlet düşmanı, kökten dinci, ılımlı islam gibi bir takım siyasi kökenli oluşumların içinde olduğu anlamına gelmez ve ilgili partilerin amblemleriyle yaftalanamaz diye düşünüyorum.

Bundan öte "kimse evli olduğu, sevdiği veya birlikte yaşadığı insanın görüş, düşünce ve davranışlarından sorumlu tutulamaz ve kısıtlama hakkında da sahip olamaz" tarzından düşüncelerinde en ateşli savunucularından olduğumdan, Biricik Sude'nin seçimlerinden dolayıda Mazhar Alanson'un yargılanmasına yine karşıyım, bir eşin sevdiğini desteklemesi ona olan duyduğu sevginin göstergesidir, mutlak surette aynı fikirdelik bana ters gelir.

Mazhar Alanson'a avukatlık etmek değil bunları anlatmakta ki amacım, sadece bu ülkede elma ile armutun birbirine karıştırılmasından, yargısız infazlardan, gaza gelip düşünmeden yapılan toplumsal saçmalıklardan sıkıldım. Bu ülke kahramanları, filozofları, bilim adamları, dini, tüm insanları ve diğer bütün manevi ve kültürel değerleri ile bir bütündür, parçalanamaz.. Siz elinizdeki değerleri, değerlerine aldırmadan çamurların içine fırlatıyor ve hata affetmiyorsanız o zaman asıl bölücülüğü siz yapıyorsunuz demektir..

Mustafa Kemal ve İslam bu ülkenin değerlerindendir, insan sevgisi yüzyıllardır bu ülkenin topraklarından sarmaşıklar gibi fışkırarak, insanları bir arada tutmayı başarmıştır. Sahip olunan her değerin yapıcı ve yıkıcı yanları olabilir toplumun farklı kesimleri için, ama bunlar karşılıklı hoşgörü anlayış ve hurafelerin yıkılması ile mümkün olabilir.

Biraz daha hoşgörü sahibi olarak laylara bakış açınızı genişletmeniz ümidiyle,

"Fanatizmin karşısına, fanatizmle çıkmak, savaş ilan etmektir, barışa giden yol bu değildir."
Evrensel Fasulye

29 Kasım 2009 Pazar

BAYRAMLIK AĞIZ..

Az önce bir arkadaşlara yaptığımız iadei ziyaretten döndük, malum bayram.. dün gece bizdelerdi kendileri, bu gece de biz ordaydık.. Çevremizin darlığından değil bu evcilik muhabbeti elbette ama bu domuz gribi vesilesiyle büyüklerimizin ellerinden, küçüklerimizin gözlerinden öpemedik, telekominkasyon reklamlarından feyz alıp, alo bayram hattı kurduk evimizde..

Bir pazartesi gününün tatil olmasının verdiği dayanılmaz haz ile, pazar gecesi oturdum internetin başına, maillerime baktım, yetmedi face baktım, kesmedi dolandım durdum, derken bünyeye ağır geldi bu tatil belli ki, "açtırmayın bayramlık ağzımı" lafına takıldım.. Şimdi epeydir de bloga yazmamışlığın acemiliği var.. Yastığıma kafamı koyduğum anda zihnimde beliren başlıklar ve içerikler her nasılsa sabah kalktığımda uçup gittiğinden, bir türlü derleyip toparlayıp, merhaba dünyanın ötesine geçemedim.. Dur bu sefer aklıma gelmişken dolanayım bakayım ne bulacağım ne yazacağıma geldim.. Bayramlık ağzımı açtım yazıyoruma geldim.. Gugıl'da yazayım dedim ilkin ne demişler bu özlü sözümüzle ilgili.. 2006 yılında Pakize Suda'nın aynı başlıklı bir yazısına denk geldim..

Yazının son paragrafında yazan cümleyi görünce de gülümsedim ister istemez.. Tarih ve tekerrür ikilisini her zaman sevmişimdir..Aynen şöyle yazıyordu..

"AKP'de Kuş gribi komplo diyen çokmuş.. " bu grip olayı AKP döneminden önce bu kadar hayvansal ve evrensel bir duruma dönüşmemişti zaten her ne hikmetse.. bu komplo ifadesini partiden kim kullanmış bilmem o zamanlar ama, sayın başbakanımız domuz gribi içinde aynı kanıda olacak ki, salık bakanımızın tüm çabalarına kadar aşılanmama konusunda ısrarlı. Bu yazının anlam ve içeriği domuz gribi olmayacak merak etmeyin, zaten tıp dünyasını ikiye bölmüş bir konuda benim gibi bir fasulye beyninin anlamlandıracağı bir bölüm olamaz zaten..

Ama bu ikiye bölünme konusu da aklıma yıllar önce merak salıp da okuduğum bir yazıyı getirdi. Hepimizin dönem dönem olduğu gibi benimde reenkarnasyon konusuna bir merakım başlamıştı, o zamanlar gogıl yoktu öyle gazatelerden falan okuduğumuz öğrendiğimiz şeyler vardı. Bir de benim en çok ciddiye aldığım Bilinmeyen ve Nokta dergileri vardı. Her neyse.. Bir ramazan günü Yaşar Nuri Öztürk Hürriyet Gazetisinde tam sayfa bu konuyu ele almıştı. Benim gibi meraklı bir gözden kaçmayacak bu tam sayfa yazı öyle açıklayıcı idi ki, okuduktan sonra reenkarnasyon ne var ne de yok diyebilmiştim.. Minicik minicik yazılmış, sütunlar dolusu yazının özeti kısaca şuydu; "İslamda konuyla ilgili üç görüş vardır... Bunlardan birincisi reenkarnasyon vardır der, ikinci yoktur der, üçüncüsü belirli durumlarda vardır der.." Şimdi bende bu yazıdan aldığım feyz ile ancak tıp dünyasının ayrıldığı aşı konusu üzerine, olunmalıdır, olunmamalıdır değil, elime kalan tek seçenek olan bazı durumlarda olunmalıdır ya da olunmamalıdır diyebilirim ki, boyle diyen bilim adamlarıda zaten mevcut :)

Bir bayramlık ağızdan nerelere geldik.. Konuyla ilgili ciddi araştırmalar yapmaya devam ederek gogılda yaptığım aramanın ekşi sözlük ile ilgili linkine tıkladım.. Oradaki her yazanı şu aşağıdaki hariç anladım..

"doldurulan uktenin altına 'aramak, inanmak, bikbik' tarzı entryler girince kurulan cümle"

Himm.. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı an benim için.. Kasıt neresi ve neden hic bir şey anlamadım.. O nedenle geçiyorum.. Ama anlayan arkadaşların Allah rızası için beni aydınlatmalarını rica ederim...

Araştırmaya devam ediyorum ve bir de ne goruyorum, blogcu.com da ikamet eden bir başka arkadaşımın 09/01/2007 tarihinde tam olarak benim bu gece yaptıklarımı yaparak aynı başlığı seçerek ve de gogıl üzerinden ciddi bir araştırma yaptığını görüyorum.. Sanırım ruh ikizimi buldum :) Demek ki hayatın bir döneminde herkes bu deneyimi yaşayacak diye genellemek daha mantıksız geldi çünkü..

Herneyse madem ki bu kadar araştırılmış bu konu benden önce, demek ki keşfedecek fazla bir şey kalmamış, e bayramlık ağzımızı şimdilik kapatıp, daha günlük ağızlarda görüşmek üzere diyorum efendim..

Herkese hayırlı bayramlar..
Fasulye

20 Kasım 2009 Cuma

MERHABA DÜNYA!

Bazen hepimize oluyor biliyorsunuz.. Bir kopuş başladı mı yazmaktan, tüm heveslere rağmen bir türlü geri dönülmüyor gidilen uzaklardan.. Şimdi baktımda en son yazdığım tarihe aylar olmuş sahiden de.. Zaten periyodların arasını açmışım önce bir çeşit sinyaller vermeye de başlamışım.

Bloga yazmayınca sanaldan kopmuyoruz elbette.. Trendi yakaladım bende ilkokuldan başladım bir sürü arkadaşımı bir araya topladım.. Çok keyifli buluşmalar da yaptık, hatta lise grubuma başkan bile oldum bunca zaman sonra.. Eski dostları, eski yüzleri, yeni yaşlarıyla yeniden tanımak çok güzel oldu gerçekten..

Bu arada bloguma yeni bir yazar kazandım ALTAY KAYNAR. Bu isim ilkokula ilk başladığım günden bu yana zihnimde.. Sevgili Altay iyi bir mizah yazarı ve aynı zaman da iyi bir çizer. İlk yazısı "ŞEHİRDE İNSAN YOKTU" şu anda blogda zaten.. Yazısını süsleyen çizim de yine kendisine ait..

En kısa zamanda bende yeni yazılarımla burada olacağım..

Kalın sağlıcakla
Fasulye The Lost Writer