1 Haziran 2010 Salı

Bugüne Sesleniş ! Nutuk / Mavi Sahne - 1

O gün Mavi Sahne'de sunulan oyunu izlemeye gitmeden önce Face Book profilime şu satırları yazmıştım "Bu akşam sahnelerin en mavisinde, mavi gözlerini göremesemde, uğruna baş koyduğu vatanı için atan yüreğinin sesini dinleyeceğim hayranı olduğum adamın..." .


Daha önce bir kaç kez okuduğum Nutuk'u oyunlaştırmak fikri gerçekten çok etkileyici gelmişti bana... Oyunun afişinde gördüğüm yüz bana bunun gerçekten önemli bir girişim olduğunu söylüyordu sanki. Ciddiye alınacak bir konu, bu şakaya gelmez.

Atatürk ülkemde yaşanan tüm hassasiyetlerin ötesinde bir kişisel kahraman oldu benim için. Onu önce resimlerinden, sonra düşüncelerinden tanımak bir süreçdi. Onu tanıdıkça hayran olunacak ne kadar çok yanı olduğunu keşfetmiştim. O herşeyden önce bir insandı ve benim ilgimi gerçekten çekiyordu. Okulda öğrendiklerimden soyutlayarak ondan kalanların izinden gitmeye başladığımda henüz ülke gündeminin bu haliyle bir parçası değildi. Benim sevdiğim ve felsefesinden etkilendiğim bir büyük insandı. Ardından hakkında söylenenler ve bildiğimiz filmler ve polemikler ortaya çıktı. Bu defa Atatürk'ü bırakıp, kafamdaki Atatürk düşüncesi ile mücadele ettim bir süre. Kulakladan dolma kahramanlık hikayeleri ile boşlukları doldurulmuş tarih sayfalarından sıyırıp, ve hatta bu ülke topraklarından bile soyutlayarak değerlendirdiğimde yine de o benim kahramanımdı.

Bütün bu duygularla gittim Mavi Sahne'ye.. Bu güne değin ona zarar veren pek çok söylemden, kendimce kendime ve çevremdekilere insan olan Atatürk'ü aklamaya çalışarak geçirdiğim mücadelenin üzerine, böylesi bir oyuna ne kadar tarafsız bakabileceğimi bilemeden. Bir tiyatro oyunu olmasının ötesinde O'nun adına hizmet edeceklerini düşündüm. Tarafsız değildim sanırım.. Bu duyguyu daha önce "Dersimiz Atatürk" filmini izlerken keşfetmiştim kendimde. O'nunla ilgili hiç bir şeye sıradan bir seyirci gözüyle bakmam sanırım mümkün değildi. Hisettiklerim sonucu aldığım savunma pozisyonu bir şekilde su yüzüne çıkıyor, tarafsızlığımı gölgeliyordu. Oyun yerine bunları neden anlattığımı düşünebilirsiniz. Oyun hakkındaki düşüncelerimi yazarken bir yandan yüksek sesle düşünüyor olacağımdan, en azından sizlerin objektif olabilmesi adına bunları bilmeniz gerekir diye düşünüyorum.

Oyunla ilgili görüşlerime geçmeden önce sizlere Mavi Sahne hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum. Ankara'da yaşayanlara çok tanıdık gelecek yeri, Tunalı Hilmi Caddesinin Tunus Caddesi ile birleştiği dar sokakta, Akün sinemasının hemen arkasında, yılların yorgunu bir binanın üst katlarında yer alan Mavi Sahne, binanın kapısından ilk girdiğinizde çocukluğumun tahta başlı ve yer yer burgulu demir trabzanlarının eşlik ettiği beton merdivenler ile ulaştığınız bir mekan. Oyunun sahnelendiği daire, (daire diyorum çünkü bu bina muhemelen tarihine ikametgah olarak başlamış) fiziksel olarak küçük olsa da büyük duygulara ev sahipliği yapabilmeye yeterli bir sahne ile hemen sahne önüne konuşlanmış masa ve sandalyelerden oluşuyor. Yarım saat erken vardığımız oyun salonu henüz boşken insana kabare hissi çağrıştırıyor. Kırmızı duvarlar ve loş ışık az sonra o salonu dolduracak insanları bekliyor gibi. Mavi Sahnenin internet sitesinden öğreniyorum ki, burası cafe-tiyatro tarzını yeniden başlatan öncü mekanlardan biri. Mekanda çok iştah açıcı bir kantin kokusu olması, zaten aç olan midelerimizi daha çok hissetmemize sebep oluyor, lezzetli ayvalık tostlarından sipariş ediyoruz bir yandan saate bakarak. Oyun başlamadan yiyeceklerimizi bitirmiş olmalıyız. Aklıma Cem Yılmaz'ın ilk gösterilerinden biri geliyor. Elinde bir fenerle, gösteri sırasında ellerindeki tabaktan karınlarını doyurmaya çalışan bir çifti bayağı diline dolamıştı. Elbette az sonra sahneye çıkacak olan Mustafa Kemal'den böyle bir tepki beklemiyoruz, ama oyuna ve oyuncuya saygımızdan mide ile ilgili işlerimizi bir an önce halletmemiz lazım.

Mavi Sahne 2000 yılında kurulmuş. Evli ve küçük çocuklu olduğumuzdan beri bu tür etkinliklerden geçmişe nazaran uzaklaşmış olmamıza üzülüyorum biraz oyunun başlamasını beklerken. Burada beni bekleyen bir süpriz daha yaşanıyor ardından, 2000 yılından önce büyük bir hevesle gittiğim dans kursundaki öğretmenlerim değerli Ziver Armağan Açıl ile Esin Kartaloğlu'nun bu mekanda olduklarını öğreniyorum. Tanıdıklık hissi daha bir sıcak gösteriyor mekanı bana ... Az sonra izleyeceğimiz oyunun dekor tasarımını değerli Ziver Armağan Açıl yapmış.

Beklerken masalardaki ve duvarlardaki afişleri inceleme fırsatımız oluyor, mekanın aylık bir programı var, her akşam bir başka oyun Mavi Sahne'nin değerli üyeleri tarafından sahne alıyor, ayrıca ilk doğaçlama çocuk tiyatrosunun da burada yapıldığını öğreniyorum. Üniversite yıllarımda sahneleyemeden aylarca çalıştığımız oyun aklıma geliyor. Doğaçlama ile duygu iniş çıkışları yakalamak gerçekten çok keyifli olmuştu benim için. O zamana kadar olmayan medeni cesaretimin tavan yaptığı dönemlerdi onlar.

Oyunu değerli sanatçı Sedat Demirsoy kaleme almış, Nutuk gerçekten oyunlaştırması çok zor bir metin. Merak ediyorum bu nedenle ne ile karşılaşacağımızı henüz boş sahneye bakarken. Sahnedeki dekor oyun başlayana kadar çok bir şey ifade etmiyor bana. Zor olmalı diye düşünüyorum sürekli, sahnede tek başına kocaman bir kişiliği oynamak gerçekten zor olmalı. Oyuncumuz sayın Yavuz Sepetçi, afişdeki ifadesinden gerçekten etkileniyorum.

Sayın Demirsoy yurt dışında olduğundan kendisiyle tanışma fırsatım olmayacak ama Sayın Yavuz Sepetçi ile oyunun ardından kısa bir kulis sohbeti yapmak fikri beni heyecanlandırıyor şimdiden.

Evet oyunun başlama saati geldi bile.. Az sonra karşılaşacağım yüzü, içimdeki kahramanla ne kadar örtüştürebileceğimi merak ediyorum. Işıklar kapandığında gözlerimi sahneye dikerek O'nu bekliyorum. Gerçekleşemeyecek bir düşü, hayal sahnesinde yaşayacağım az sonra..

Karanlık sahnenin ortasında beliren yüzü seçmeye başlıyor gözlerim. Karanlığın ortasında mavi iki delici bakış. Sahneye o kadar yakınız ki, nasıl oluyorda bir ayak sesi bile duymadan oyuncunun yerini aldığına şaşırıyorum. Bir anda başlıyor herşey, Mustafa Kemal meclis kürsüsünde kaybedecek vakti olmadığından bir seri başlıyor anlatmaya. Belki bu yüzden ilk cümleleri kaçırıyorum. Anlatılanlara odaklanabilmem için bir süre geçmesi gerekiyor. Hayalimdeki Mustafa Kemal silüeti ile boğuşuyorum bir süre Sayın Yavuz Sepetçi'den alamıyorum gözlerimi. Zaman zaman yükselen kararlı ses tonu ve seyirciye doğrudan fırlattığı delici bakışlardan sıyrılıp söylediklerine konsantre olmaya çalışıyorum. Yüksek sesle hiç duymadığım bu satırlar bir türlü sarıp sarmalamıyor beni. Oysa takip etmek istediğim asıl onlar. Mimikleri ve hareketlerini izliyorum, çok zor bir rol gerçekten Mustafa Kemal'i düşünce olarak içselleştirmekten öte, kanlı canlı bir insana dönüştürmek çok zor. Alışık olmadığımız garip bir his yaratıyor insanda. Önyargılar kafamda harekete geçip, O'na layık olma çerçevesinde değerlendiriyor ilkin bütün bilgileri. Sonra kızıyorum kendime, şekilci yaklaşım her zaman kızdığım bir şeydir oysa. Yine de Mustafa Kemal'in cumhurbaşkanı fotoğraflarından esinlenilen kostümü baştan aşağı inceliyorum elimden olmadan. Nutuk sahnede yaşamaya devam ediyor bu arada.. Mustafa Kemal'in aşağıdaki sözleriyle dönüyorum oyuna, yani tamda oyunun adında söylendiği gibi bugüne, o ana..

"İslamcılık ve Turancılık politikasının başarı kazandığı ve dünyayı uygulama alanı yapabildiği, tarihte görülmemiştir. Bizim, açık ve uygulanabilir gördüğümüz siyasal yöntem, 'ulusal politikadır'. Dünyanın bugünkü koşulları ve yüzyılların kafalarda ve karakterlerde yerleştirdiği gerçek karşısında düşçü olmak kadar büyük yanılgı olamaz. Tarihin dediği budur, bilimin, aklın, mantığın dediği böyledir."

Gong sesiyle oyuna daha bir konsantre oluyorum. Oyun boyunca duyacağımız diğer gongların ilki bu.. Bu güne ilk geliş.. Gazete manşetleri canlanıyor gözümde.. Derin bir iç geçiriyorum. Bundan sonra iç hesaplaşmam sona erdi karşımda Mustafa Kemal var..

devam edecek...
fasulye


Oyunlaştıran - Yöneten Sedat Demirsoy
Dramaturg Servet Aybar
Dekor Ziver Armağan Açıl
Işık Çetin Atay
Müzik Arda Özmen
Oynayan Yavuz Sepetçi

Büyük Lider Mustafa Kemal Atatürk’ün, büyük eseri Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi… Tarihi yapanın kaleminden yakın tarihin anlatımı…

Hiç yorum yok: