1 Haziran 2010 Salı

Bugüne Sesleniş ! Nutuk / Mavi Sahne - 2

Meclis kürsüsünde günlerce yaptıklarını anlatıyor Mustafa Kemal, Nutku okurken ifadelerindeki samimiyet ve kararlılıktan kalan izler var damağımda. Net, mümkün olduğunca yorumsuz ve her kelimesinde yurt sevgisi ve adanmışlık kokan satırlar. Okurken aldığım tadı arıyorum sahneden yükselen seste.. En az okuduğum kadar hızlılar, ardı ardına, duygudan duyguya geçerek yankılanıyorlar karanlık salonda. İçime sindiresim olan kelimeleri yakalamakta zorlanıyorum bu yüzden bazen. Mustafa Kemal bir an kürsüde, bir an bir çalışma odasında, bir an gelen bir telgrafı dinlerken (dış sesleri banttan dinliyorsunuz oyun boyunca), bir an zaferleri anlatırken ki mağrur yüz ifadesiyle, sahnenin farklı yerlerinde farklı kimliklerle yıldırım gibi hareket ediyor. Büyük çoğunluğunu bildiğimiz tarihin an'larında tek başına devleşiyor sahnede.. Yine de mağrur ve kararlı ifadesinin ardında bir sıcaklık arıyorum. Yüreği insan sevgisi ile dolu kahramanımdan beklediğim bir sıcak bakış. Tamamen duygusal bir bekleyiş ve arayış aslında benim ki biliyorum, oyunun amacıyla örtüşmese de, şu gülümseyen fotoğraflar yayınlayarak insani yönünü göz önüne sermeye çalıştığımız mücadeleye de bir katkı belki.


Oysa bu ülkenin o dönemlerde bulunduğu atmosferin gereği, günümüze uyarlanmış değil, birebir günümüze söylenmiş, ciddiyetinden ve gerçekliğinden en ufak bir şey kaybetmemiş bu sözler, sevgi atmosferi yaratmaktan ziyade, beyinlerimize mıh gibi çakılması gerekli olan gerçekleri haykırıyor yüzümüze. Uyumakta olan zihinlerimizi uyandırmanın bundan başka çaresi var mı?

Orjinal metine bağlı kalarak özenle seçilmiş kelimeler, oyuncuya çok büyük sorumluluk yüklüyor, doğaçlama yapılarak kurtarılacak bir monolog değil ezberlenen. En sade haliyle bile saptırılmaya yer aranan O'nun kelimelerinin gücü demoklesin kılıcı gibi sallanıyor sanki Sayın Sepetçi'nin üzerinde. Ama o çoktan aşmış bunu belli ki, bende oluşan stresten onda eser yok bu anlamda. Düzgün diksiyonu ile o kadar hızlı ve net söylüyor ki her bir cümleyi, hayretimi saklayamıyorum. En az onun replikleri kadar hızlı hareket ediyor düşünceler kafamın içinde.. Hem oyunu takip edip hem bütün bunları düşünmek daha da heyecanlandırıyor beni.


Oyun ilerledikçe içimdeki Mustafa Kemal ile sahnedeki Mustafa Kemal arasında küçük çatışmalar yaşamama engel olamıyorum, zaman sınırı ile bunca mesajı düz yazı ile yazılmış bir metinden yola çıkarak sahnede yaşatmak adına verilen çabaya duyduğum hayranlık baskın çıkıyor. Oyun sona erdiğinde daha saatlerce izleyebilir ve düşüncelere dalabilirmişim gibi hissediyorum.

Az sonra Sayın Sepetçi'yi kulis'de ziyaret edeceğim, oyun boyunca yaşadığım içimdeki ve dışımdaki Mustafa Kemal çatışmasına bir yenisi eklenecek.. Heyecanlıyım sanırım. Aslında sormak istediğim pek çok şey olmasına karşılık oyun boyunca not alma imkanım olmadığından kafamda uçuşuyor her şey. Kısa bir tanışma anından sonra bir yazı yazmak istediğimi söyleyip hemen sorularıma başlıyorum. Sayın Yavuz Sepetçi kırmıyor beni, az önce sahnedeki delici bakışların içi gülüyor şimdi. Mustafa Kemal ile değil, Sayın Yavuz Sepetçi ile karşı karşıya olduğum düşüncesi rahatlatıyor beni.

Çok merak ediyorum nasıl hazırlanılmıştı bu oyuna, ne kadar çalışılmıştı, nasıl bir çalışmaydı? Ardı ardına sıralıyorum, değerli oyuncumuzda yorgunluğuna aldırmadan yanıtlıyor beni tek tek. Oyun bir sene önce bir arkadaş sohbeti sırasında gündeme gelmiş, Sayın Sepetçi'nin Mustafa Kemal'e benzerliğinden duyduğum hayretle, sizin simanız üzerine mi böyle bir oyun çıktı diyorum. Hayır diyor Sayın Sepetçi aslında Devlet Tiyatrosu oyuncusu olduğunu burada konuk olarak sahne aldığını ve tamamen güncelden yola çıkılarak böyle bir şeye karar verdiklerini anlatıyor. Otuzdan fazla yıldır oyunculuk deneyimi olmasına karşılık, yine de hocalarından destek aldığını söylüyor. Çok büyük sorumluluk olduğunu söylüyorum çünkü, gerçekten cesaret işi bana göre.

Peki mimikleriniz, hareketlerinizi nasıl oturttunuz diye soruyorum, çünkü Mustafa Kemal'in azıcık görüntüsü içerisinde gözlemleyip o role bürünmek gerçekten zor bir şey bana göre. Fotoğraflarını incelediklerini anlatıyor Sayın Sepetçi, yüzünde herhangi bir makyaj yok, sadece saçını geriye doğru taramış bu rol için, birazda kaşlarımı kaldırıyorum oynarken diyor. Makedonyalılık var mı diye soruyorum ister istemez. Gerçekten beyaz teni mavi gözleri ve kaşlarının arasındaki çizgilerle bu rol için yaratılmış gibi. Hayır diye cevap veriyor aslen Kayseri'liymiş. Kuliste kendisini ziyaret etmek isteyen bir ben değilim, bu nedenle diğer konukları ile de ilgilenmesi gerek. Bir sürü soru dolanıyor aklımda toparlayamıyorum bu yüzden.

Oyunun yazımı sırasında beş farklı tercümeden yararlandıklarını anlatıyor. Bir çok sosyolog ile çalıştıklarını. Oyunun mesajı bugüne seslenen cümlelerde gizli. Gong sesleri ile oyun boyunca belirginleştirilen bu sözleri seçmek için gerçekten çaba sarfetmişler. En çok Cumhuriyet gazetesinden Sayın Işık Kansu'nun onları yönlendirdiğini söylüyor. Aslında bildiğimizi sandığımız konularda ne kadar sığ olduğumuzu düşünüyorum o anlatırken.

Bu sohbeti oyunu izlemeden önce yapmış olmalıydım belki diye düşünüyorum. Çünkü konuşulanların ardından daha bir anlamlanıyor oyun. Oyunun yazım sürecinde de yer alıyor olmasından dolayı bütün sorularımı yanıtlıyor bıkmadan. Yorgun olduğunu düşünüp daha fazla vaktini almak istemediğimden vedalaşıyorum kendisiyle, tebriklerimi ileterek.

Aslında aklımda bir soru takılı kalıyor "Hayın". Oyunun içerisinde birden çok kere bu şekilde telaffuz edilen kelimenin Mustafa Kemal tarafından mı böyle telaffuz ediliyor olduğunu merak ediyorum ve eğer öyleyse bu bilgiye nereden ulaştıklarını da.. Aklıma takılı kalıyor.

Bu sohbetin ardından oyunda arayıp durduğum Mustafa Kemal sıcaklığının amaca hizmet etmeyeceğine karar veriyorum. O belki başka bir oyunun teması olabilir. Bugüne seslenişte söylenenlerin gerçekleşmesinin ardından belki ve keşke bu oyun daha büyük ve etkili bir sahnede defalarca defalarca oyanansa diye geçiriyorum içimden ta ki herkes mesajı alana dek. Her tür seyirciyi yakalamak adına vuruculuğunu artıracak düşüncelere kapılıyorum kendimce, ama üstatların karşısında bana boyumu aşan konulara girmek düşmeyeceğinden kendime saklıyorum bunları.

Eğer fırsatınız olursa Mustafa Kemal Haziran ayı boyunca her çarşamba saat sekizde Mavi Sahne'de bugüne seslenmeye devam edecek.. Kulak verin derim.

Mavi Sahne ile tanışmamı sağlayan Sayın Işın Güneş Kadığlu'na, oyuna izlemem için beni davet eden Sayın Sedat Demirsoy'a, bana bütün bu duyguları yaşattığı ve sorularıma tek tek net cevaplar veren değerli oyuncu Sayın Yavuz Sepetçi'ye ve küçücük bir sahnede büyük işler başaran değerli Mavi Sahne ekibine çok çok teşekkür ediyorum.

Saygı ve sevgi ile bir arada kalın

Fasulye
Oyunlaştıran - Yöneten Sedat Demirsoy
Dramaturg Servet Aybar
Dekor Ziver Armağan Açıl
Işık Çetin Atay
Müzik Arda Özmen
Oynayan Yavuz Sepetçi

Büyük Lider Mustafa Kemal Atatürk’ün, büyük eseri Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi… Tarihi yapanın kaleminden yakın tarihin anlatımı…

-0-

Not : Değerli Sedat Demirsoy ve Yavuz Sepetçi "Hayın" ifadesi ile ilgili soruma cevap verdiler kendilerine sonsuz teşekkürlerimi göndererek, sizler le de paylaşmak istiyorum:

"Evet 'hayın' kelimesi de "böyle bozuk ve hayvanca bir düşünce olabilir miydi" cümlesi de NUTUK tan olduğu gibi aktarıldı........." Yavuz Sepetçi

"Yavuz'un da belirttiği gibi hayın kelimesi Nutuk'ta ve Türk Dil Kurumu'nun 60'lı yıllardaki çevirilerinde yer alıyor. ben de böyle kullanmayı seviyorum bazı kelimeleri. örneğin Nazım'ın Saman Sarı şiirinde de nazım, vakit yerine vakıt der ve ben onu da severim." Sedat Demirsoy

Hiç yorum yok: