31 Ocak 2012 Salı

YAZI DİZİSİ : İMAM ÇIPLAK - 5

İmam Hatip okullarının açılması, yaygınlaştırılmasının bu ülkede tartışılagelmiş bir konu olmasının ötesinde günümüzde bile atamayla görev yapacak imamlarda en az ilkokul olma şartı bile aranmadığı gazetelerce haber edilen bir konu. Bunun da ötesinde İmamların aile danışmanlığı yapacakları yönünde haberleri de geçtiğimiz günlerde gazetelerden takip ettik. Öğrencilerin yarıyıl tatilinde Umre’ye götürülmesi, tam da Milli Egemenlik Bayramımıza denk gelen haftalarda aslında takip etmeyi uygun gördükleri takvime hiç de uygun olmadığı halde Diyanet’ce Kutlu Doğum Haftası ilan edilmesi hepimize birer yıkıcı oyun olarak görünürken, aslında kendine düşen değer payına sonuna kadar sahip çıkmış Anadolu insanının başarısıdır. Biz kabul etsek de etmesek de onlar yüreklerini bizden daha çok bu yola koydular, tıpkı Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi.


Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşı’nı başlattığı günlerde bu ülkede yine gericiler, yine yolundan sapmış din simsarları, ülkeyi beş kuruşa satacak vatan hainleri ve bugün suçlamak üzere kullandığımız sıfatların pek çoğuna sahip gruplar vardı. Bunun da ötesine ülkenin ne askeri, ne ekonomik gücü mevcuttu. Yıkılmakta olan bir yönetim, bu gün AB pençesine düşmüş Yunanistan’dan bir farkı olmadan ayakta kalmaya çalışıyordu. Anadolu yine imkansızlıklar içindeydi, yine danıştığı sözde İslam hocaları ülkenin her yanındaydı. Yine din elden gidiyor, ülke parçalanıyor söylemleri ayyuka çıkmış durumdaydı. Ama sadece bir kişi Anadolu’yu dinlerinin elden gitmediğine, dahası bu topraklar bizim olmadığı sürece zaten özgürce sürdürebilecekleri bir inanç dahası yaşamları olmadığına ikna etti. Güven sağladı. Onlara satılmışlar demedi. En iyi Kürt ölü Kürtdür de demedi. Halktan olan hiç bir insanı vatan haini veya benzeri sıfatlarla suçlamadı. Bir tek siyasi meydanda akılcı ve ciddi bir karşı koyuş sergilerken, siyasi kimliği sona erdiği anda o insanların arasına karıştı.



Günümüzde hiç yayınlanmadı diyerek boy boy fotoğrafları var her yerde Mustafa Kemal’in. Özellikle halkın arasında birebir konuşmalar yaptığı fotoğraflarını lütfen inceleyin. Hangisinde suratında irite olmuş ya da kızgın bir ifade olduğunu göreceksiniz merak ediyorum. Bu insanlardan kimi sarıklı, kimi başı kapalı, kimi etnik kökeni farklı insanlar. O halkın arasına indiği zaman onlardan biri oldu, onları dinledi, onlardan gelen seslere koşulları elverdiğince kulak verdi. Bu yüzden ki bugün bile hayranlık duyduğumuz bunca anısı var halkla yaptığı söyleşilere ve onlara olduğu desteğe dair. O Atatürk’tü, ama bizlerin yaptığı gibi biz Mustafa Kemal’in askerleriyiz gibi payeler biçmedi kendine. Atatürk yaşadığı dönemde düşman kazanmama ustası idi bana sorarsanız. O bir savaştan öte insan kazandı bu ülkede. Onları horlamayarak, dinleyerek, öğreterek, anlatarak, sabırla..



Amerikan devlet başkanlarından Bill Clinton bu gün bile benim sempatimi koruyan bir kişidir. Oysa ben Bill Clinton’un ne siyasi görüşlerini bilirim derinlemesine, ne gizli emellerini ne de başka bir şeyini. Aklımda bir tek gülümseyen yüzü kalmıştır ve sempatik davranışları.



Bugüne döndüğümüzde yeniden biz O’nun izinden gidenlerin seslerine kulak verelim yeniden. Benim tekrarlamama gerek yok aslında bunları. Atatürk’ü sevmemeyi, ya da onun eserlerine saygı duymamayı koşulsuz suç hanesine yazarız hepimiz. Sevdiğimizden, anladığımızdan ya da öğretildiğimizden bu aşamada bunun bir önemi yoktur.


Cumhuriyet’in kurulduğu dönemlerde en çok bildiğimiz Kubilay olayı ve sonrasında gerici veya yobaz tabir ettiğimiz şeriatla yönetilmemiz gerektiğine inanmış kişilerce gerek ülkemizde ve gerekse şeriatla yönetilen ülkelerde yapılanlar, o günlerden bugünlere ne yazık ki bir çok insanı, gerek koşullar nedeni ile sıra gelmediğinden, gerekse günlük hayata yansıyan yaptırımlarının zorluğu yüzünden dine uzak tutmuştur. Şeriat ve yandaşlarının daima hunharca görünen girişimleri dine damgasını vurmuş, Atatürkçü düşünce ile uzaktan yakından bir ilgisi de olmadığından hurafe, gerçek dışı, cehalet veya benzeri bir şekilde değerlendirilmiştir. Zaten ezan okunurken şarkı söylenmez ve namaz kılanın önünden geçilmez gibi sağlam temellere dayandırılmış olan inanç tüm bunların sayesinde medeniyete ters düşen bir yaşam şekli olarak algılanmaya başlanmıştır.


Aslına bakarsanız bu ülke de Atatürk düşüncesi O diyor ki lerden öteye gidememişse, ne yazık ki din de Peygamber efendimiz diyor ki lerden öteye geçememiştir. Kavram olarak elma ve armut gibi dursalarda bu anlamda kader ortağıdırlar ne yazık ki.


Bizler koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkmak gibi yüce bir misyon yüklenirken, bu misyon hakkında en ufak fikri olmayan Anadolu binlerce yıllık tarihiyle koca bir İslam Camiasına ait olma duygusuyla beslenmiştir. Her ikisi de diğerinden uzakta kendi başına güçlenmiş ve sonunda Kurtuluş Savaşını inancı ve Mustafa Kemal’e duyduğu güvenle kazanan anadolu insanlarından geriye dinine veya ilkesine sarılmış iki farklı insan grubu kalmıştır.


“Mustafa Kemal, kurulacak devletin şekli ile ilgili toplumun her kesiminden insanlarla görüşmeler yaparken sıra, mollalar, şeyhler ve din büyüğü geçinen kişilere gelir.


Mustafa Kemal, bunlara haber göndertip, gelecek hafta kendileriyle bu konuyu görüşeceğini ancak konuşmalarının bir temeli olarak katılacak olan herkesin Bakara suresini 288. ayetine kadar okumalarını rica eder.


Toplantı günü gelip çattığında, Mustafa Kemal kürsüye çıkar ve sorar: “Arkadaşlar, buraya gelmeden önce hepinizden Bakara suresini 288'e kadar okumanızı rica etmiştim. Kimler okudu Bakara'yı 288'e kadar?”



Salondaki bütün eller istisnasız olarak bu ricayı yerine getirdiklerini belirtmek için havaya kalkar. Bunun üzerine Mustafa Kemal sözlerine devam eder: “Beyler işte, kuracağımız devletin neden din temeline dayanamayacağının açıklaması: Bakara yalnızca 286 ayettir.””



Çok bilinmesi ve genellikle Mustafa Kemal’in dinsiz olmadığına dair bilgilendirme de kullanılan bu anı benim için çok önemli mesajlar içermektedir. Bu mesajlardan kastım elbette kendime çıkardığım paylardan ibarettir. Herkes için geçerliliği olması gerekmez. Yukarıda insan kazanma konusunda kısa bir profilini çizdiğim Mustafa Kemal devlet işlerine karıştırmamakta kararlı olduğu dinin kutsal kitabını bilmektedir. Bu sadece en basit anlamıyla onun din düşmanı olmadığını gösterir. Ama onun da ötesinde öncelikle ne yaptığını bildiğini ve dini devlet işlerine karıştırmak istemezken aslında dini yok saymadığı mesajını da verdiğini gösterir. Bu çok basitmiş gibi gözüksede elinde inancı dışında manevi bir değer ya da gücü olmayan Anadolu insanı için çok anlamlı bir mesajdır. Yeni kurulan Cumhuriyet dini yok sayma ya da yasaklama eğiliminde değildir, dahası bu Cumhuriyetin kurucusu yıllarca kendi çıkarları doğrultusunda günahlar uyduran hocalardan daha fazlasını bilmektedir. Bu durumda Cumhuriyetle gelen laiklik düzenine sadece dinden çıkar sağlayanlar itiraz edebilir. Bu kadarcık bir anıdan tüm bu sonuçlara varıyor olmam size abartılı gelebilir. Ancak O’nun tüm yaşamı boyunca davranışlarındaki insan ve dine saygı istikrarını görebilirseniz belki o zaman size de bana gözüktüğü gibi gözükebilr. Konuya dair anıları hepimizin erişebileceği yerlerde bulunmakta olduğundan her birini tek tek anlatmak istemiyorum.


Mustafa Kemal’in yaşamı boyunca yaptıkları incelendiğinde bir insan olarak zaaflara, hatalara, yanılgılara rastlamak elbette mümkündür. Ancak kim olursa olsun saygısızlık adına bir örnek bulmak bana sorarsanız mümkün değildir.


Bu gün bir çoğu kulaktan dolma bilgiler içermekle birlikte İslam adına yapıldığı öne sürülen hunhar girişimlerin birikimleri sonucu dinden hatta İslam’dan ödü kopanların bile birer Mevlana hayranı olduğunu görebilirsiniz. Mevlana bir İslam düşünürü ve şairidir. Sevgi ve saygı tüm düşüncelerinin ve öğretilerinin temelini oluşturur. İlahi aşka ulaşmak yolunda çabası ve bu çaba içerisinde yaşadıkları ve soyledikleri hepimizin dilinde ve hayranlığındadır. Ama sonuç olarak Mevlana bir İslam düşünürüdür cümlesini vurgulayarak tekrarlamak istiyorum. Mevlana’nın İslamı kimseyi korkutmaz. Bu gün İslam ülkelerinin vatandaşları Avrupa ve Amerika da potansiyel terörist olarak algılanırken, dünya tarihi bir Mevlana yılına şahit olmuştur. Bu sizce bir çelişki değil midir? Mevlana’nın İslamı başka, peygamberin islamı başka mıdır?


(devam edecek)


fasulye

Hiç yorum yok: